BolununSesi; Halkın Gazetesi

Çamurcu Hasan \'"Geh gidi Hakkı" Usta\' Ve Kardeşi Şahin..

Erdoğan Mühürcüoğlu

Çamurcu Hasan \'"Geh gidi Hakkı" Usta\' Ve Kardeşi Şahin..
    22 Haziran 2013


          Siz Akpınar Mahallesi'nden Çamurcu Hasan'ın oğlu Şahin'i Tanıyor musunuz? Tanımıyorsunuz tabii ki. Ben biraz onu anlatayım size; Akpınar Mahallesi'nden Çamurcu Hasan'ın oğlu Şahin, küçük yaşından itibaren ekmek fırınında çalışan bir garip oğlan. Hem işi öğrenmek hem de evine üç beş kuruş katkıda bulunmak için başladığı fırın işçiliğinde; yıllar geçtikçe büyüyen, gelişen, serpilen bir garip delikanlı..
    ***
         Askerlik çağına gelen Şahin'i askere alırlar korkusu ile Tebbetçi Nuri Efendi'nin Medresesi'ne gönderiyorlar, çünkü abisi de askerde. Abisi gelsin, sonrada o gider diye düşünüyorlar. O devirde askere gidenler şimdiki gibi 6 ayda, bilemedin 18 ayda geri gelemiyorlar ki. Hatta hiç geri gelemeyenler bile var. Bu arada Tebbetçi Hoca'nın medresesine devam etmenin bir başka yararı daha oluyor, kendine yetecek kadar da olsa okuma yazma öğreniyor Şahin..
    ***
         Askerlik çağı geldiğinde de zaten onu devlet; (anne ve babasına bakacak başka kimseleri yok diye) askere çağırmıyor. Dediğim gibi, o sırada abisi "Geh Gidi Hakkı Usta" askerde. Akpınarlılar bunları bilir, en azından yaşlıları bilir. "Geh gidi Hakkı usta" Uzun süre ayakkabı tamirciliği yapmış ve o yıllarda Bolu'da kollu makine yalnız onda varmış. "Geh Gidi Hakkı" diye anılırmış. Anlattığımız konular neden hep Akpınar Mahallesi'nden oluyor diye aklınıza bir soru gelebilir. Bunu bilerek falan yapmıyorum, bu sıralar öyle denk geldi. Başka yerlerden de anlatırız tabii ki..
    ***
         Bir zaman babası çamurcu Hasan, Darıyeri'ndeki Laz Şakir'in hanını kiralayıp, Şahin'i de yanında oraya götürüyor. Şahin, handa bir berberin yanında berberlik öğreniyorsa da o işi sevmiyor. Daha doğrusu memleketini özlüyor, Akpınar'ı özlüyor. Bolu'ya döndüklerinde yine ekmekçi fırınındaki işine geri dönerek burada çalışmaya başlıyor. Akpınar özlenmez mi hiç? ben de şehrimin her yanını özledim birader. Gerçi Akpınarlılar benim Akpınarlı olduğumu kabul etmiyorlar "Sen yarım Akpınarlısın, boşuna uğraşma !" Hadi anca gidersin ! diyorlarsa da olsun, desinler. Hatta geçenlerde çok sevdiğimiz mahallemizin efsane komşularından birinin torunu da aynı şeyleri söyledi de pek oralı olmayıverdim. Ne yapacan? hamama giren terler..
    ***
         Eveet, Şahin İşinin de çok ustasıymış ha. Öyle böyle değil yani. Onun yoğurduğu hamuru, pişirdiği ekmeği kimseler yapamazmış. Yapamazmış demeyelim de, onun kadar güzel yapamazmış. Ramazanlarda çalıştığı fırının önü, pide almak için gelen müşterilerle dolar, fırının önünde sıra kavgaları yaşanırmış..
    ***
        Çocukluğundan, aklını yitirip, kafayı bozuncaya kadar çok süslü giyinir, kalıba çektiği fesinin üzerine puşi sarar ve beline doladığı Trabulus kuşağıyla Bolu'da kızların yüreğini hoplatırmış. Hafif de olsa biraz kabadayılık "bıçkın" lık da varmış yani. Şahin, Akpınar Kahvesine geldiği zaman çok genç olmasına rağmen sevgi ve hürmet görür, kendisine yer verilirmiş; o da büyükleri saymakta asla kusur etmezmiş..
    ***
       Geçenlerde burada yine bahsi geçmişti. Bolu'nun çayır kahvelerinden ve o zamanlar bu kahvelerin çok meşhur olduğundan bahsetmiştik. Karaçayır Kahvesi ve Köşkü, Akpınar Çayır Kahvesi, Karagözler Çayırı Kahvesi ( şehir stadı olan yer) Gölyüzü Çayır Kahvesi. Buralar en çok rağbet gören yerlermiş ve Şahin buralarda sevilir, sayılır, sözü geçer, borusu da ötermiş..
    ***
       20 yaşını geçtiği zaman ailesi artık bu oğlanı everelim de mürüvvetini görelim diye düşünerek çevrede Şahin'e uygun kız bakmaya başlamışlar, bir kız aramışlar, bulmuşlar... Eski Çağa'dan Musacıklar'ın Nafiz Ağa'nın kızı Nezaket'i, güzel bir düğünle Akpınar'a gelin getirmişler. Davullar, dümbelekler, gırnatalar çalmış. Mahallede kıyamet kopmuş adeta...
    ***
       Evlilikleri gayet güzel gidiyor, Şahin de, gelin de biribirleri'ni çılgınca seviyorlarmış. Çok güzel olan bu köy kızı, ince ruhlu, güzel yüzlü. Ahlakı da güzel. Kaynana ve görümcesi Mürüvvet hanım ile de çok iyi geçiniyorlar... Şahin çok mutlu fakat o derece de kıskanç. Karısını uçan kuştan, kümesteki horozlardan kıskanıyor, seviyor. Çayır Kahvesi'ne bile uğramaz olmuş artık, işinden çıkar çıkmaz evde... Ve, bir sene sonra evde bir değişiklik, hepsinde bir sevinç, bir misafir bekliyorlar...
    ***
       Şahin, hayaller kuruyor, ablası Mürüvvet Toraman'a bir oğlu olacağını, kendi okuyamadığı için onu okutacağını, büyük adam olacağını anlatırken, havalarda uçuyor. Mürüvvet Toraman, Bakkal Orhan Toraman'ın ablasıymış.( belki tanıyanlar vardır diye bunu özellikle yazdım...) Günler geçiyor, misafirin gelmesi yaklaşıyor. Gelecek bebeğin bütün giyecekleri dikilmiş, her şeyi hazır. Şahin'in ağabeyi " Geh gidi Hakkı" Usta da eski kulağı kesiklerden, fakat arınmış, durulmuş, işi gücü ile meşgul. Olacak bu ya; Başka mahallelerden kabadayı geçinenlerden birisi, Hakkı Usta'ya yani bizim Şahin'in abisine hakaret ediyor, küfür ediyor...
    ***
        Bunu haber alan Şahin durur mu hiç ?, hemen o kabadayıyı bulup "evire çevire" bir güzel dövüp, yaptığına pişman ediyor. Bir güzel dövüp yaptığına pişman ediyor ama Akpınar mahallesinde devriye gezen zaptiyeler de Şahin'i yakalayarak karakola götürüyorlar. Mahkeme neticesi, bir ay hapis... Asabi mizaçlı olmasına rağmen Şahin, kaderine razı olup hapse giriyor ve bir ay yatıyor...
    ***
       Mahkumiyeti bitip tahliye olacağı gün ziyaretine gelen dangalağın birisi, karısının doğumda öldüğünü, çocuğunun da kurtarılamadığını, Şahin'e müjdelemiyor mu !.. Hapishane Müdürü "Dede Mehmet Efendi" ye koşan Şahin, izin alıp tahliye saati gelmeden çıkıyor, koşa koşa Akpınar'a eve geliyor ve acı gerçekle karşılaşıyor...
    ***
       Karısını çok seven ve bir erkek çocuk bekleyen bu 23 yaşındaki delikanlı, sinir krizleri geçiriyor; üstünü başını yırtıyor, kimseleri tanımıyor, azgın bir deli oluyor. Çok güçlü kuvvetli olan bu yakışıklı delikanlıya güç kuvvet yetmediğinden " şangır şungur " zincirlere vuruyorlar. Uzun zaman korkudan bırakamıyorlar...
    ***
        Anlatılanlara göre zamanla sakinleşen Şahin, şehirde dolaşır fakat kimselere bir zararı olmazmış. Onu en çok Saraçhane Camisinin karşısındaki Maarif Fırını varmış, (ben orada lazların fırınını biliyordum da, Maarif fırınını duymamıştım)... Maarif fırınının önünde, ellerini göğsüne kavuşturmuş, kendi kendisine söylenir ve küfürler savururken görürmüş çarşı esnafı. O küfürlerin kendilerine edilmediğini bilirler, yanından sessizce geçerlermiş...
    ***
       Bazen ağza alınmayacak küfürlerle bas bas bağırır, eğer tam bu sırada birisi ters bir söz söyler, laf atarsa eline aldığı taşı, kaldırım taşlarına vura vura parçalar, elleri kan içinde kalırmış. Onun en çok kahrını, ablası Mürüvvet Toraman çekmiş. Sakin günlerinden birinde, annesine; " Beni ablam sırtına bindirir de Akpınar Mahallesi'ndeki evimize götürürse ben iyi olacağım! " diye tutturmuş..
    ***
       Her çareye başvurup, kardeşine bir çare bulamayan ablası; " Bunu da yapacağım " demiş. Tecrübeli olan annesi; " Kızım böyle şey olmaz" demişse de, Şahini Gölyüzü Mahallesi'nden Akpınar'a kadar sırtında taşımış. Akpınar'daki eve girince Şahin'in eski hatıraları canlanmış, ölen eşi aklına gelmiş zavallı iyi kalpli Mürüvvet hanım' a yapmadığını bırakmamış, Mürüvvet Abla elinden zor kurtulmuş..
    ***
       Kimseden bir şey almayan, yalnız fırın önünde sevdiklerinin verdiği ekmeği sessizce koltuğuna kıstırıp, hemen eve giden Şahin son zamanlarında çok azıtmış, Mazhar Osman'ın çok iyi dostu olan Sermet Paşa aracılığı ile Bakırköy'e gönderilmiş, kısa bir süre sonra hastanede vefat etmiş. Daha önce ben de bir anımı anlatırken Bakırköy'de bir yakınımın (Deli Fahri) öldüğünü anlatmış ve orada, o yıllarda iyileşmesi mümkün olmayan akıl hastalarının kabadan "cort'dak" yapılan bir iğne ile aniden ölüverdiklerini yazmıştım. Hatırladınız mı ?
    ***
       Yine "okurlar" tanıyabilirler belki diye; Sermet Paşa'nın emekli general olduğunu, Bolu'da Fransızca öğretmenliği yaptığını yazayım. Borazanlar mahallesinde dağ tipi bir ev yaptırmış, orada otururmuş, çok sevilen muhterem bir zatmış...Tanıyanlar çıkar belki, bir şeyler eklerler yazdıklarıma...
    ***
       Arkadaşlar; yine bir yerde dinlediğim bu " Akpınar" hikayesi ilgimi çekti, duyduklarımı size kısaltarak, özetleyerek dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Umarım beğenmişsinizdir..."Endemik" bazı "hasletlerimiz" yüzünden asla beğenmeyenler de olacaktır... Zaten bizde birilerine kendimizi beğendirmek için yazmıyoruz ki be kardeşim...
         Herkese sağlıklı, mutlu günler dilerim. Hoşça kalın...

                                                                                 Erdoğan Mühürcüoğlu

    • Servet Yüksel22 Haziran 2013 . 22:01

      Memleketimizin, insanımızın hikayelerine ihtiyaç var. Güzel olmuş, kaleminize, yüreğinize sağlık. Siz beğenmeyenlere bakmayın. Yazmak gönül işidir, samimiyet olduktan sonra yerini bulur..Gurbetten selamlar
    • Servet Yüksel22 Haziran 2013 . 22:00

      Memleketimizin, insanımızın hikayelerine ihtiyaç var. Güzel olmuş, kaleminize, yüreğinize sağlık. Siz beğenmeyenlere bakmayın. Yazmak gönül işidir, samimiyet olduktan sonra yerini bulur..Gurbetten selamlar
    • hüseyin kapdan22 Haziran 2013 . 21:30

      yine mükemmel bir anlatım ve güzel bir yazı olmuş teşekkürler erdogan bey yazılarınızın tiryakisi oldum.

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak