Kış, kar ve yağmur

Bir önceki hafta sonu yine Bolu'daydık. Hani Stockholm ve Frankfurt?ta bu yıl görmediğimiz kar ve soğuğu Bolu'da yaşadık ve hissettik desek, birçok kişi inanmayacaktır. Ama gerçek odur ki, Bolu gerçekten sıkı bir kış geçiriyordu. Geçtiğimiz hafta işimiz gereği Rus dostlarımız, Svetlana ve Viktor Alymow çifti, güzel bebekleri Paulina ve Maxim Zhrukin ile Güney Ege başta olmak üzere, Denizli, Antalya ve Isparta bölgesinde 3 günlük, onlar açısından ibadet turizmi sayılacak bir gezi yaptık. Bu arada Ruslar için halkımızın genel kanısı dinle pek alakalı olmadığı yönündedir. İşte bu yanlış kanıya sahip olanların, bizle beraber olmalarını dilerdim. Yanlarında 1,5 yaşındaki Paulina bebekle dere tepe nasıl tarihi kiliselere koştuklarına şahit olmak, bende de kendilerine karşı ciddi bir hayranlık uyandırdı. Neyse gelelim asıl meselemize Güney Ege ve Antalya bölgesinde yaklaşık 1200 Km?lik parkurumuzda Batı Torosları, Bey Dağları?nı aştık. Birçok akarsuyumuzun üstünden gölümüzün ve barajımızın kenarından geçtik. Görüntü inanın çok acı! Bir zamanlar deliler gibi çağladığını gördüğümüz derelerimizin, akarsularımızın büyük bir bölümü dağların tepesindeki beyaz örtüye ve kış mevsimine rağmen adeta bir taş ocağı şeklinde kup kuru karşımıza çıkıyordu. Global ısınmanın etkileri ile ülkemizde yaşanan kuraklık, 2008 yılında da kendini hissettireceği ve sıkıntı vereceği kaçınılmaz bir gerçekti. İşte bu noktada Bolu'da gördüğüm yağışlar, beni güzel memleketimiz için umutlandırmakla beraber, çok ciddi önlemler almamızın gerektiğini de hatırlatıyordu. Evet, ülkemizdeki birçok suni gündemin yanında kuraklık gibi çok daha ciddi bir konunun es geçildiğini görmekteyiz. Yerel yöneticilerimiz ve Bolu halkının da bu konu üzerinde ciddi bir şekilde eğilmesi ve yaz aylarına hazırlıklı girmesini diliyoruz. Soğuk ve ayazı olsa da, insanlarımıza sıkıntılı günler geçirtse de, yüce Allah?tan Bolumuz için bol yağış diliyoruz. İstanbul?da durum oldukça sıkıntılı! Kar yağmıyor. Öyle ki kar yağışı bile belediye tarafından magazinsel bir hale getirildi. Adeta televole meteorolojiciliği yapılıyor. İşin en acısı da bir zamanlar İstanbul?u kuruttu diye topa tutukları eski Belediye Başkanı Sn. Nurettin Sözen?in yağmur bombaları uygulamalarını politika malzemesi yapan beyinler, şimdi o yöntemi kendileri uyguluyorlar. Çok acı bir durum!

Ne hikmeti ilahidir bilinmez ülkemizde yeme içme mekânlarında mönü uygulamalarına pek aldırış edilmez. Avrupa ve Amerika?da ise mönüsü kapısında yazmayan ne bir Restoran, ne de bir otel bulabilirsiniz. Geçtiğimiz Cumartesi sabahı kadim dostum Yüzbaşı Okan Demircioğlu ile Bakırköy?de Capacity Alışveriş Merkezi?ne kahvaltıya gidiyoruz. Genelde tercihimizi Saray Muhallebicisi?nden yana kullanırız. Bu sefer MADO?yu tercih ettik. Elimize verilen mönülerin birinde fiyatlandırma yok, birinde vardı. Mönüde Maraş usulü köy kahvaltısı ve Mado klasik olmak üzere 2 seçenek mevcut. Her ikisinin fiyatı 12,50 YTL! Garsona soruyoruz fark ne? Köy peyniri köy tereyağı var. Peki, o zaman 1 klasik, 1 Maraş köy kahvaltısı istiyoruz. Kahvaltılarımız geliyor. Köy kahvaltısının yanında ekstra 5 dilim, 2mm. kalınlığında sucuk var. Hesap geliyor! Klasik 12,50 YTL, bizim Maraş usulü köy diye aldığımız 20 YTL. Buyurun buradan yakın! Garsonu çağırıyoruz. Ne iş diyoruz? Efendim sizinki köy kahvaltısı. Eee mönü..? Kem küm. Kasada yetkiliye gidiyoruz karşımızda çan çan konuşan 22 yaşında bir hanımefendi, efendim merkezden mönüler bu şekilde geliyor. Bahanenin bini bir para. Pardon demek yok. Yanlışlıktan dolayı özür dileriz demek yok. 7,5 YTL nin peşinde değiliz. İstanbul işte böyle bir yer. Kim kimi bulursa! Efendim siz siz olun mönülere dikkat edin. Adisyonu dikkatlice inceleyin. Hiç utanmayın, çünkü onlar utanmıyor!