BolununSesi; Halkın Gazetesi

Mudurnu?dan Abant?a...

M. Nevzat Özdemir

    10 Temmuz 2006

        Kültürel ve mimari mirasını günümüze kadar getirebilen yerleşim yerlerini görmeyi ve  buralarda dolaşmayı severim. Kendine özgü bir kimliği olan bu yerler, bizlere ?tarih içinde? bir yolculuk yapma imkânı da sağlar. Bolu'nun da bu özellikleri barındıran iki güzel ilçesi var. Biz bu yazımızda kısa bir süre önce İpekyolu Kültür ve Turizm Festivali vesilesiyle ziyaret ettiğimiz Mudurnu izlenimlerimizi sizlere aktaracağız.

        Yurdumuzda vaktiyle yalnız tavuk ürünleri ile anılan Mudurnu?yu gezip görünler, bu ilçemize biraz haksızlık edildiğini anlayacaklardır. Tarihi İpekyolu üzerindeki Mudurnu?nun  insana verdiği ilk izlenim, saatlerin durduğu ve ?başka bir zamana? geldiğiniz hissidir. 

        Bence Mudurnu ve benzeri yerler gelenlerin üzerinde bu ?hissi? ne kadar derinleştirebilirlerse, gelecekte turizmde o kadar başarılı olurlar.

    *   *   *

        Mudurnu?da Atatürk heykelinin önündeki küçük alanda yapılan festival açılış etkinlikleri tam da öğle sıcağına denk gelince, programı izlemeye zaman zaman ara verdim ve kendimi  Mudurnu?nun dar sokaklarına bıraktım. Cumartesi günü buranın pazarı imiş. Halkın festivale pek ilgisini göremedim. Herkes işinde gücünde, alışverişinde idi. Eski arastaya ( Mudurnu Çarşısı) gittim. Küçük dükkânlarında halâ el emeği göz nuru ile çalışan semerci ve demirci esnafları ile muhabbet ettim. Belki de bu zanaatkârlar artık son ustalardır. Küçük ama sevimli Mudurnu Çarşısı iyi bir restorasyonla daha da ilgi çekici hale gelebilir diye düşünüyorum. Mudurnu Deresi boyunca da yürüdüm. Burada bazı alt yapı çalışmaları devam ediyor. Mudurnu?da restore edilen eski evlerin sayısı da hayli çoğalmış ama yapılacak daha çok iş var. Bu tür eski yerleşim alanlarında elektrik direkleri, teller ve tabelâ istilasına da dikkat etmek lâzım... Ayrıca ?asfalt ve beton? satıh kaplamalarından da kesinlikle kaçınmak gerekiyor. 

    Görüntü mümkün olduğu kadar ?geçmişe? benzemeli..

    Gezerken bir iş merkezi de dikkatimi çekti. Astarcılar... Her halde yeni yapılmış... Geleneksel Mudurnu mimarisine uymayan bu tip yapılaşmalar, ilçenin tarihi dokusuna  pek uymuyor düşüncesindeyim. Yeni imar faaliyetlerinde buna çok dikkat etmek gerekiyor. Mudurnu, bir Safranbolu hatta Beypazarı gibi turizmin önemini artık anlaması lâzım...

        Mudurnu insanında tarihlerinden gelen kendilerine has vakur bir tavır ve güzellik her zaman göze çarpıyor. Bunu açılışta öğrencilerin sergilediği geleneksel Mudurnu giysileri defilesinde de hissettik. Gerçekten etkileyici idi. Dinlediğimiz mehteran da Mudurnu?nun tarihi atmosferine çok yakıştı doğrusu...

        Aslında Mudurnu?da tarih var, kültür var, tabiat var, termal imkân var? Yani ne ararsan var. Yapılacak olan bunların en iyi şekilde değerlendirilmesidir.

       Bir başka yazımızda Mudurnu tarihine bir kapı daha açacağız ve onlara güzel geçmişlerini tekrar hatırlatacağız.

       *   *   *

        Mudurnu?ya gidince Bolu'ya dönüşte hep Abant üzerinden gelirim. Bu güzergâh çok güzel bir manzaraya sahiptir. Yaklaşık 18 km sonra Abant Dağı zirvesine varıyorsunuz. Burası ?yamaç paraşütü? yapmak için Türkiye?nin en iyi yerlerindenmiş. Yukarıdan kuş bakışı Abant?ın seyrine de doyum olmuyor. Abant konusuna değinmek isteyince biraz araştırma yaptım. Yüz yıllardan beri yakın köyler bu bölgeyi yayla olarak kullanıyorlarmış. Abant?ın keşfedilip tanınması cumhuriyetin ilk yıllarında olmuş. 1929 yılına ait ?Doküman? adlı eski bir derginin ilk sayısında, Bolu Tarihi adlı kitabın yazarı rahmetli Zekai Konrapa?nın Abant?ı ve güzelliklerini anlatan bir yazısını okumuştum. Buraya o yıllarda yol olmadığından ancak at sırtında gidilebiliyormuş. Abant  ismi o devirdeki yayınlarda hep "Abâd? olarak geçiyor.  

     ?Abâd? mamur, şen, bayındır anlamlarına geliyor. Bu isim muhtemelen 40?lı yılların sonuna doğru ?Abant? olmuş.

       Abant?a uzun yıllar Özel İdare eliyle hizmet götürülmeye çalışıldığını biliyoruz.. Ben Abant?ın 30-35 sene evvelini de iyi hatırlıyorum. Hiç tedbir alınmadığından dolayı Göl zaman içinde sazların, erozyonun tehditine uğradı ve biraz küçüldü. Abant Gölü dışına bir kolektör sistemi düşünülmediği için suyu kirletildi. Göl çevresinde vaktiyle güzel bir düzenleme, peyzaj çalışmaları da yapamadık. Ziyaretçi sayısı, motorlu taşıtların girişi zaman içinde hep arttı. İsteyen istediği yerde ateşini, mangalını yaktı, arabasını park etti.

        Son günlerde de ?Abant Alası? gibi buraya has bir balık türünün de artık yok olma tehlikesi içinde olduğunu okuyoruz.

       Çok kıymetli endemik bitki türlerine de sahip olan bu tip yerlerin, mutlaka bir ziyaret ?düzeni ve kuralları? olmalıdır. Bu dünyadaki başka tabiat parklarında da böyledir.

       Netice itibariyle biz bu güzelliğe bugüne kadar yeterince sahip çıkamadık...

       Yalnız kapıya gelenlerden para kesmeyi çok iyi becerdik.

       Abant?ın artık bir düzene girmesi gerekiyordu. Son gidişimde yapılanları gördüm. Göl çevresinin bir bölümünde iskele, yürüyüş yolları vs. yapılmış.

       Planın devamını bilmiyoruz ve bu işlerin bir ?uzmanlık? işi olduğuna inanıyoruz.

       Umarız bundan sonra ne yapılacaksa, çevreye, ekolojik dengeye uygun, ?bilimsel? ve en güzel şekilde yapılır da, Abant?a daha da büyük zararlar verilmez...

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak