BolununSesi; Halkın Gazetesi

Film Gibi..

Cumhur Bandakçıoğlu

    1 Kasım 2004

    Geçtiğimiz haftaki yazımı, İngiltere?de ki yoğun programımız sebebiyle gazeteye gönderemedim. İngiltere, benim Türkiye dışına ilk çıkış yaptığım ve en uzun süreli kaldığım ilk ülkedir. Tam 18 yıl önce kraliçenin topraklarına adım attım. O tarihten sonra da bir kez kısa süreli ziyaretim olmuştu. Son yazımda belirttiğim gibi fuar ve iş amaçlı bir geziyle 18 Ekim 2004 tarihinde bir kez daha İngiltere?ye giriş yaptık.

    İş programımız dışında iki önemli buluşmamız var ayrıca Bolulu hemşehrilerimizle hasret gidereceğiz ve bu satırlarda sizlerle paylaşacağız. İlk hemşehrimiz yıllar önce Stockholm?de tanıştığımız Cem Kocogözoğlu. Cem, İsveç?te uzun yılardır yaşayan Cemil Kocagözoğlu?nun oğlu, yani Stockholmlu Cemil Abinin Londralı oğlu! Cem ile telefonla görüşüyoruz. Buluşmak üzere Cem?den 2. bir telefon bekliyorum ama işlerinin yoğunlu sebebiyle görüşmemiz gerçekleşemiyor.

    Fuarın son günü aranan kan geliyor standımıza; Merhaba ben Mehmet Güçbilmez. Mehmet?i Londra?dan tanıyan bir arkadaşım abi bak hemşehrin geldi diyor. Mehmet?i ilk defa görüyorum. Mehmet Bolu Diş Hekimliği yapan Sn. Turgut Güçbilmez?in oğlu, yine nakliye sektörünün en geç temsilcilerinden Umut Menekşe?nin de kuzeni oluyor. Mehmet ile hemen kaynaşıyoruz. Son derece beyefendi bir kardeşimiz. Londra?ya bir yıl önce gelmiş. Lisan eğitimi alıyor. Daha sonra master yapmayı planlıyor. Londra?nın kendisine çok şey kattığını belirtiyor. Bu laf üzerine İngiltere?de yaşarken sponsorluğumu yapan rahmetli dayım Yakup Kefelioğlu?nun sözleri aklıma geliyor; ?Oğlum Hindistan?da üniversite okuyacağına, Londra sokaklarında aylak aylak gezsen, daha çok şey öğrenirsin! Mehmet Bolu'da ki ailesine, arkadaşlarına selamlarını gönderiyor. Bolu'dan İngiltere?ye eğitim amaçlı gelecek olan herkese elinden gelen yardımı yapabileceğini de söylüyor. Mehmet ile uzun uzun konuşuyoruz.

    O da Bolu haberlerini www.bolununsesi.com adresinden alıyor ama, bu sefer canlı olarak da benden dinliyor.

    21. Ekim Perşembe gecesi 1995 yılında Nato Karargahı?nda (Belçika) beraber görev yaptığım Kraliyet Donanması?nın en hızlı ve ünlü su altı komandolarından Çavuş Mark Harris?le buluşuyoruz. Dile kolay 9 yıl önce hikayelerimiz İngiliz Su Altıcı ve Türk Havacı olarak kesişmişti. İngiliz Askerleri ile olan iyi diyalogum, genelde diğer ülke askerlerini bünyelerine pek kabul etmeyen İngiliz askerlerine benim için özel bir statü getirmiş ve onların kullandığı tüm sosyal ayrıcalıkları bana kullandırtıyordu. O günden bugüne sürekli olarak irtibat içindeyiz ama ilk defa buluşuyoruz. Ramazan olması sebebiyle Mark?a fazla eşlik edemiyorum! Güzel bir gecede Nato?daki günlerimizi yad ediyor ve en kısa zamanda tekrar görüşme dileğiyle ayrılıyoruz.

    23 Ekim Cuma sabahı büyük bir buluşmayı gerçekleştireceğim. Tam 17 yıldır görmediğim yanlarında 1 yıl kaldığım, evlerini bana açan İngiliz ailemi ziyaret edeceğim. Aslında hiç tarzım olmayan bir şekilde bu güzel insanlarla bunca yıl görüşememiştim. İçimde kalan ukdeyi gidermem gerekiyordu ve sonunda başardım. Rotamız Manş Denizi kıyısındaki FOLKESTONE şehri (Fokestone, Manş Denizi?nin altındaki İngiltere ile Fransa?yı birleştiren tünelin İngiltere deki kapısını da içinde barındırıyor) Evimi buluyor kapıyı çalıyorum. İçimde buruk bir heyecan, Kapıyı Julai Roberts kadar güzel bir kız açıyor. Kendisini anımsar gibi oluyorum ama emin değilim. ?Burası Wootans?ların evi mi?? diyerek soruyorum. Güzel kız evet diyor. Kendimi tanıtıyorum, o da beni anımsıyor. Karşımdaki kız o zaman 10 yaşında olan evin 3 numaralı çocuğu Nathalie. Eve giriyorum, Yavaş yavaş bütün ev halkı geliyor. Karşımda başka bir sarışın güzel ben Grace diyor. Grace ben evden ayrıldığımda 6 aylık bir bebekdi şimdi 18 yaşında harika bir genç kız. Evin annesi geliyor sarılıyoruz daha sonra yaklaşık 20 dakika birbirimizi seyrediyoruz. Beni en son gördüklerinde oldukça zayıf sakalları daha yeni çıkmış. Fazla konuşmayan bir gençtim. Şimdi ise hafif göbekli yüzünde yılların izleri hafif hafif belirgin hale gelmiş, kocaman bir adam. Şaşkınlıklar içinde 17 yılı birbirimize anlatıyoruz. Ben evin diğer üyelerini soruyorum. Babamız Malcom 2 yıldır evden ayrı. Evin erkek çocukları James ve Daniel, 14 yaşlarında muhteşem futbol oynayan sevimli ikizlerdi. James 7 yıldır ayağındaki bir problem nedeniyle yürüyemiyor yatağa mahkum yaşıyor. Daniel ikizinin kaderine ortak olmak için futbolu bırakıyor. Duygusallığı en üst düzeyde yaşıyoruz. Birbirlerimize söz veriyoruz daha sık görüşeceğiz. değişik duygularla ayrılıyorum.

    İngiltere?den dönüyoruz. İki gün sonra rotamız Uşak. Burada 3 günlük bir konaklamanın ardından İzmir?e geçiyoruz. Bugün 29 Ekim 2005, benim 37. doğum günüm Cumhuriyet Bayramını ve doğum günümü Cumhuriyetin en güçlü kalelerinden İzmir?de kutluyoruz.

    30 Ekim 2005 Cumartesi yine büyük bir buluşma var: En son 23 yıl önce birbirimizi gördüğümüz Erol Tombak amcamızı ziyaret edeceğim. Erol amcam Bolu Komando Tugayı?nın gelmiş geçmiş en meşhur Astsubayıdır. Çocukluğumuzun idolüdür. Gerçek bir askerdir. Deyim yerindeyse jilet gibi bir komandodur.

    Bolu'ya 1973 yılında tayin olmuştu. Oğlu Tarkan?la ilkokula başladık. Kısa bir süre sonra Kıbrıs Savaşı başladı. Erol amca ile bütün mahallenin gönlüde Kıbrıs?a gitmişti. Hhepimizin gözü kulağı radyo ve televizyondaydı. Eşi Yüksel teyzem mektuplarını gözü yaşlı okurdu. Uzun bir dönemden sonra Erol Amca Kıbrıs?tan sağ salim döndü. Bolu halkı, tugayı büyük bir heyecanla ve çiçeklerle karşılamıştı. (Herhalde Bolu'nun yaşadığı en tarihi günlerden biridir ) O artık bizim için bir kahramandı. Onunla yan yana olmak bizlere büyük zevk ve mutluluk veriyordu. Terhis dönemlerinde otobüslerle askerler bizim mahalleye gelir, Erol amcanın evinin önünde, kendisine büyük sevgi gösterisi yaparak onunla vedalaşırlardı. Onun tugaydaki özel konumu ve oğlu Tarkan?la yakın arkadaşlığım sayesinde benimde hayatımın yarısı Askeri Gazino?nun bahçesi ve Tugay?da geçerdi. Erol amca, Bolu Komando Tugayı ile bir çok operasyona katıldı. Üstün hizmetleri neticesinde bir çok kez yurtdışına gönderildi. Yasayan bir efsaneydi. Hiç unutmam, Aladağ?da kamp yapıyoruz. TSK özel harp dairesi de bölgede tatbikat yapıyor. Akşamları subaylarla sohbet ediyoruz. Laf lafı açıyor, bir yarbay ben Erol?u tanırım diyor. Biz ona Çatlak Erol deriz diyor.. Çatlak olmasının sebebi ise gözünün karalığı ve çok tehlikeli görevlere bile hiç çekinmeden tek başına gidebilmesi olarak açıklıyor. O mesleğinin hakkını en sonuna kadar vermiş bu ülkeye büyük hizmetlerde bulunmuştur. Erol Amca ile en son 1994 yılında yazıştık.. Bana yazdığı mektubun satırbaşını sizlerle paylaşıyorum; Cumhurum, Vatan görevi hepimize borç. Bize de seni askere göndermeden emekli olmamak borçtu. Nihayet sen asker oldun bende emekli olarak TSK deki görevimi 16 Nisan 1995 de tamamlıyorum..

    Daha sonra teknolojinin hayatımıza daha fazla girmesiyle görüşmelerimiz seyrek de olsa telefon yoluyla devam etti ve biz 23 yıl sonra İzmir de buluştuk. 23 yılı ve Bolu'yu konuştuk..

    İşte Sinan Çetin?in bir dönem tv ekranlarındaki hit programı Film Gibi bir 10 gün.

    Bir önceki hafta Erol Yıldız Abimiz köşesinde beni de bahis konusu olabileceğimi işlemiş.

    Erol abi eğer ben bahis konusu olursam. Bahisçilerin şansı 0?a yakın olur.

    29 Ekim Cumhuriyet Bayramı;Cumhuriyetimizin 81 yılı kutlu olsun.

    29 Ekim 2005 tarihinde 29 ülkenin Devlet başkanları ve Temsilcileri Avrupa Anayasası?na imza attılar.. Acaba bir tesadüf mü ? Cumhuriyetimize Hayırlı Olsun !

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Çalışmak, neşeli olmak, çeneyi sıkı tutmak, işte sana başarı.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak