BolununSesi, yazılmayanları ve yazılamayanları yazdığı için OKUNUYOR

'Annelik rolü'

Zekiye Altınkır

    22 Temmuz 2011

    Anne olmak gerçekten çok  zor. Kadınlar ailesi için var gücüyle çalışıyor çabalıyor. Amaçları, kendilerine biçilen roller içinde seyircilerine karşı en iyi oyunu oynamak, onların salondan mutlu bir şekilde ayrılmalarını sağlamak.

    Ama günümüzde her şeyin en iyisini almaya alışmış seyirciyi mutlu etmek bazen pek de mümkün olmayabiliyor. Anneler, seyircisini mutlu etmek için didindikçe, her şeyi ince eleyip dokumak isteyince, bırakın en iyi oyunun ortaya çıkmasını, sahnedeki her şey birbirine karışıp ortalık toz duman haline gelebiliyor. İşte size oynanan oyunlardan bir kaç örnek;

    Bir anne düşünün, iyi eğitimli, kariyer sahibi güçlü bir kadın;

    Kızının doğum günü partisi için günler öncesi hazırlık yapıyor. Her şeyin kusursuz olmasını istiyor. Doğum günü pastasının içine, kızının çok ama çok istediği hediyeyi koyuyor. Kızı pastayı kesince hediye ortaya çıkacak ve kızı çok sevinecek.

    Anne böyle düşünüyor.

    Ve her şeyi ona göre hazırlıyor.

    Davet edilen kızının arkadaşları partiye geliyor. Her şey çok güzel gidiyor. O gün kızı, davetliler, kardeşler, baba ve anne çok mutlu.

    Pastanın üzerindeki mumlar söndürülüyor. Anne ısrarla kızının pastayı kesmesini istiyor.

    Kız pastayı kesiyor. Pastanın içine özel folyo içinde saklanan hediyeyi görünce başlıyor ağlamaya.

    Aylardır beklediği ve çok istediği hediye neden pastanın içine konulmuş?

    Anne ve baba kendisine sürpriz yapmak istediğini anlatsa da nafile.

    Doğum günü kızını susturmak mümkün olmuyor. Kızının özel gününde herşeyin kusursuz olmasını isteyen annenin sinirleri bu duruma daha fazla dayanamıyor.

    Herkesi, herşeyi bırakıp kendisini odasına kilitleyerek aynı kızı gibi hüngür hüngür ağlıyor.

    Doğum günü evinde bulunan eş ve dostlar ikiye ayrılıyor. Kimi anneyi kimi kızını sakinleştirip durumu düzeltmeye çalışıyor.

    Bir başka kadın;

    Uzun süren iş hayatından sonra biraz da geç yaşta arka arkaya üç çocuk sahibi olmuş. Ona göre herşey mükemmel olmalı.

    Yeterince çalışmış birikim yapmış. Sıra çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeğe gelmiş. İlk yıllar her şey çok güzel geçmiş.

    Özlediği hayal ettiği aile tamamlanmış.

    Ama yıllar geçtikçe eşinin ve çocuklarının kendisinden beklentileri istekleri artmış.

    Anne çocuklarını bir nebze anlayabiliyor onların isteklerini canla başla yerine getirmeye çalışıyor.

    Ama ya eşine ne oluyor? Yıllardır tanıdığı sevdiği adam nasıl olup da böyle değişmişti?

    Ev işlerinde ve çocukların eğitiminde kendisini neden bu kadar yanlız bırakmıştı?

    Oysa onlar ilk başta herşeyi birlikte yapmayı planlamış, konuşmuşlardı.

    Ama hiç bir şey planlandığı ve konuşulduğu gibi değildi.

    Baba yine eskisi gibi yaşantısına devam ederken, annenin günleri ev, doktor, çocukların okulları ve spor salonları arasında koşuşturmaca haline dönüşmüştü.

    Kadın kendisine biçilen rolleri artık rahat oynayamıyor. Eski performansı gösteremiyor. Taşıdığı yükün ağırlığını defalarca farklı şekillerde dile getiriyor ama bir şey değişmiyor.

    Ve kadın sonunda babalık rolünü de oynamaya karar veriyor. Her şeyi ben yapıyorum. Pekala o rolü de oynayabilirim diyor.

    Başka bir anne;

    Aldığı iyi eğitim ve kısa bir çalışma hayatından sonra evlenmiş.

    Evlilikten sonra kendini ev kadını, iyi bir eş ve anne rolüne kaptırmış.

    Çalışmıyor, para kazanmıyor ya. O nedenle bu üç rolü de çok iyi oynamalı.  Onun evinde her şey kusursuz olmalı. Eş ve çocuklar mutlu olmalı.

    Ya peki kendi mutluluğu?

    Ona göre mutluluk eşi ve çocuklarının mutluluğu.

    Onun mutluluğu, onları mutlu görmek.

    Günleri, ev işleri, alışveriş ve çocukları gidecekleri yerlere taşımakla geçiyor.

    Dışarıdan her şey mükemmel gözüküyor.

    Baba çalışıyor. Anne eve ve çocukları bakıyor. Ara sıra da olsa arkadaş gruplarıyla buluşuluyor, gezmelere gidiliyor.

    Çocuklarının geleceği onun için çok önemli. Dersler hep iyi olmalı. Gidilen kurslar ve yapılan spor dallarında çocukları dereceye girmeli.


    Başka işi yok ya.

    Tek işi ve görevi çocukları iyi yetiştirmek, eşini mutlu etmek.

    Zamanla oynaması gereken rollerin yükünü taşıyamıyor. Stresli, agresif ve alıngan oluyor.

    Her zaman sevgiyle karşıladığı, dinlediği çocuklarına artık eskisi gibi sabırlı davranamıyor.

    Onları eskisi gibi dinleyemiyor.

    Annelik rolünü hakkıyla yapmaya çalışırken, rolün ağırlığı altında eziliyor ve kendini mutsuz hissediyor...

    Üç örnekte de kadın kendi yaşamını feda ediyor ama yine de çocukları ya da eşini mutlu edemiyor ve gereğinden fazla yük taşımaya çalıştığı için sonunda üzülen ve yıkılan taraf oluyor. Şunu unutmayalım ki hiç kimse kendi mutlu olmazsa etrafındakileri mutlu edemez. Bu yüzden taşıyamayacağımız yüklerin altında kendimizi ezmeden, zamanında aile içindeki görev paylaşımlarını yapmalıyız. Çocuklarımızı ve özellikle eşimizi bu paylaşımların içine katmalıyız. Hatta zaman zaman yakınlarımızdan yardım istemeliyiz.

    Unutmayalım bireysel mutluluk olmazsa ailenin mutluluğu da olmaz...

    Gününüz aydın, yaşamınız mutlu olsun.

    www.ailemveben.eu

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak