Basında hareketli günler yaşanıyor!

     2007 yılında yazmış olduğum bir yazıda; 'Bolu'da, 2 gazeteciler cemiyeti, 8 Günlük gazete, 2 Haftalık gazete, bu gazetelerde profesyonel ve amatör çalışan bir dolu gazeteci, benimde dahil olduğum bir dolu köşe yazarı! Muhtemelen yurt genelinde nüfusa göre yapılacak bir karşılaştırmada rekor sayılabilecek bir durumla karşı karşıyayız. Bu durumdan mutluluk çıkartma şansımız olsa da, nerde çokluk orada b.. luk ilkesini de karşımızda bulabiliriz' diye yazmış, hem eleştiri hem de övgü almıştım. 5 yıl sonra bugün Bolu basını yine önemli bir kavşağa gelmiş durumda. Yeni kurulan gazeteler, el değiştiren gazeteleri, yine bu mesleğin profesyonel tarafında çalışan birçok gazetecinin de gazete değiştirdiğini son günlerde görüyoruz.
      Daha önce dediğim gibi gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan kişilerin sektöre adım atmalarını hatalı buluyorum. Son derece başarılı oldukları iş dallarından, basın sektörüne el atamaları bana göre büyük bir talihsizlik. Her ne amaçla olursa olsun, bu oluşmaların sonu eminim ki hüsran olacaktır. Hâlbuki basın sektöründen umduğunu bulamayan ve bir dünya para kaybeden hatta para kaybetmekle kalmayıp bir o kadar kendine düşman edinen, hem yerel, de hem genelde bir dolu örnek var. Yıllarca bu işin içinde olup hatta gazetede doğup büyüyen kişiler bile bu işi idame ettirmekte zorlanmaktadırlar.
     Bilindiği gibi Gazetemizde bir haber çıktı; Gündem Gazetesi'nin geçmişten gelen SSK borcuyla ilgili! Burada suçlu kimdir? Gazetenin bugünkü sahipleri mi? Gazeteyi alıp daha sonra satan iş adamı mı? Gazetenin ilk sahibi mi? Alım satım sırasında yapılması gereken resmi işlemlerin takipçileri mi? Yoksa finansal olarak uçuruma giden bir işletmeyi gerektiği gibi denetlemeyip, çok önceden uyarmayan ve sorunların daha da büyümesine sebebiyet veren resmi makamlar mı? Bana göre suçlu resmi makamlar ve sistemdir! Bolu'da gazete sahibi olmakla, ne Belediye Başkanı, ne de Boluspor Başkanı olursunuz. Yani arkanıza alacağınız bir basın gücüyle kişisel emel ve hayallerinize ulaşamazsınız. Bana göre medya 4. kuvvet ilkesi günümüzde işlevini kaybetmiştir.
      Bolu'nun eti budu ortada, alınabilecek reklam pastası ortada. Bırakın, bu işten hakikaten amacı sadece gerçek anlamda gazetecilik yapmak isteyenler ekmek yesin. "Yok, ben artık halka hizmet edeceğim. Büyük paralar kazanmak veya bir menfaat elde etme amacım yok" diyorsanız ve bu son derece önemli iş kolunu daha saygın bir yere çekmek istiyorsanız başka!
      

       EMITT
      Aslında hiç girmeyecektim ama yine şeytan dürttü. Bolu gibi birçok vilayetimizde bu tanıtım geyiğine katılıyor. Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı. Yine bu konuda çok yazılar yazdım ve ciddi eleştirilerde bulundum. Bu konuda yazdıklarımın da hala arkasındayım. EMITT'i geçelim biz. Bolumuz'un geçmişten ve doğal yapısından gelen birçok vilayete göre de üstün bir marka değeri var. Fakat Bolumuz'un yıllardır bu mirası yemekte ve üzerine bir değer koyamamaktadır. Bu kadrolarla ve bu kadroları belirleyenlerle bu iş olmadığı da ortadadır.
     İşe Bolu'nun logosundan başlayın. Logo'nun üstünde 5 tane simge bulunmaz Belediye'nin logosu nispeten daha derli topludur. Vilayet'inki ise tam bir çorba! Bolu'yu gerçekten en üst düzeyde ne simgeliyorsa logo o olmalıdır. Hoş bugün ülke olarak bile bu konuda kötü bir sınav vermekte ve ülkemizi simgeleyecek renklerde ve logoda ne halt ettiğimizi bilmemekteyiz. Kırmızı Beyaz mı? Türkuaz mı? Hâlbuki bakın ABD'ye İsviçre'ye İngiltere'ye, Fransa'ya, İrlanda'ya, İsveç'e Arjantin'e, Brezilya'ya renkleri tek ve nettir.
     Bolu'da birçok firma var, reklam bütçeleri milyon dolarlar olan. Bu firmaların kurumsal iletişimlerinden faydalanılabilinir! Ben Bolu'nun etkili ve yetkili şahsı olsam; başta tavuk ve hindi üreticileri olmak üzere, direk tüketiciye ürün hazırlayan firmalarla işbirliği yaparım. Paketli ürünlerinin bir noktasına Bolu logosu koydururum. Ya da küçük bir etiketle Bolu'nun bir güzelliğini tanıtımını sağlarım.      

      Emin olun EMITT'de yapmayı düşündüğünüz reklamdan çok daha faydalı olur.