BolununSesi; Halkın Gazetesi

Laylon ayakkabılar, Bandırma Vapuru'nda üç Bolulu, odunlukta konser

Erdoğan Mühürcüoğlu

    13 Mayıs 2013
         Siz de benim gibi tozlu topraklı yollarda deliler gibi koşar, kan ter içerisinde bir sokak çeşmesine ağzınızı dayayarak kana kana su içer miydiniz?.. Siz de çeşmeden su içerken, arkadaşlarınız oyunu bitirip evlerine dağılacaklar, ortadan kaybolacaklar gibi bir korkuya kapılır mıydınız?.. Ağzınızı elinizin tersiyle silip hızla yanlarına koşar mıydınız endişeyle?..
    ***
          Peki sizin de o zamanlar benimkiler kadar güzel, tokalı 'Naylon' ayakkabılarınız var mıydı.. Arka cebinizde sapanınız, yan cebinizin birinde gazoz kapakları diğerinde 'mile' leriniz (bilya) olur muydu şıkır şıkır..? Sürekli düşmekten dolayı diz kapaklarınızda kabuk bağlamış yaralar falan.. Sizinkiler de mi öyleydi ?..
    ***
    Ama benimkiler kadar güzel olamaz sizin naylon ayakkabılarınız, çünkü biz ayakkabılarımızı 'Çıkınlarlı Mustafa' dan alırdık.. Ayakkabılarımın altlarında bir 'Derby' yazardı ki, bakmalara doyamazdınız.. Ayakkabının kenarında kapatırken derinizi de sıkıştırıp kanatan, canınızı yakan kıskaç.. Zamanla paslanan, ayağınıza izi de çıkan metal kıskaç.. Hele bir de çorapsız giyerseniz nasıl da keser, acıtırdı, namussuz..
    ***
          Ama yok ya, namussuz demeyelim.. O kadar kahrımızı çektiler.. Aslında yazın giymemiz için alınırlardı ama biz onları kışın da giyer 'cilet' gibi buz tutmuş sokaklarda 'Vızır vızır' kayardık.. Bolu'da ne kadar tepe, yokuş varsa tek tek dolaşırdık kaymak için.. 'Hortlambaç' lı olan sokaklar tercihimiz olurdu hep.. 'Aşşa çarşı' 'Yokar çarşı' 'Tatarlar bayırı, 'Fırka Tepesi' her yer egemenlik alanımızdı.. Karaçayır ? hayır! Karaçayır yok.. Oraya kaymaya gitmezdik..
    ***
           Orası dümdüz bir alan, nesine gidelim Karaçayır'ın?.. Karaçayır'a biraz daha büyüyünce gitmeye başladık, panayırlarda 'halkacı çingene kızlarına' aşık olmaya, 'Tüfek dolduran' kızların orasını burasını görürüz belki diye, çadırın kenarında beklemeye.. (Ah ! Testesteron ! sen ne kadar baş belası, terbiyesiz bir hormonsun !).. Şimdiki çocukların imkanlarının hiçbiri yoktu ama yine de mutluyduk.. Vallahi de, billahi de mutluyduk ! gerisi hikaye..
    ***
          Yok! Karaçayır'ın günahını almayalım, o taraflara da giderdik.. O mahallede dolaşırken nereye koşardım ben hemen ? Bilin bakalım.. Yok, hayır! siz nerden bileceksiniz ? Ben orada 'Leylekli ev' in karşısındaki havuza koşardım hemen.. Ayaklarımı havuzun yosun tutmuş 'yemyeşil' sularına daldırır, ayakkabılarımın içine dolan suyu boşaltmazdım , o halde yürürdüm.. İçi su dolu ayakkabılarım 'vırç vırç vırç' gibi bir ses çıkarırdı, bayılırdım..
    ***
         Ahh Kerim ahh ! Lütfen bekleme yapmayalım ! diyordu arkadan gelen polis arabası.. Ağzımız iki karış açık, ana caddeye fırlayan, üzerinde 'ha düştü, ha düşecek' iç donuyla' Kerim'i izliyorduk.. Kerim mi kim ?.. Siz de onu tanıyorsunuz ama ben mahsus onun adını değiştirerek veriyorum.. Televizyonlarda yapıyorlar ya hani, mozaikliyorlar adam tanınmasın diye, öyle işte..
    ***
          Kerim cadde' de karşı tarafta yürüyen ve arkadaşı olduğunu düşündüğüm kişiye bağırıyordu 'Burdayım lan, burdayım !.. O kadar kendinden geçmiş ki üzerindeki iç donu ' düştü düşecek' farkında değil.. Bir elinde pantolon bir elinde gömlek caddenin kenarında.. Mağazanın içinden biri bayan iki kişi de 'afallamış' vazıyetteler, 'Lütfen Kerim bey, lütfen ! diyerek onu içeriye davet etmekteler.. Kerim Bey'in hiç bir şey umurunda bile değil, o kadar da rahat ki, görmek lazım..
    ***
         Kerim bizim mahalleden olsa, anlayacam da, bizim mahalleden değil.. Bizim mahallenin sakinlerinin biraz 'şinanay' halleri onda da var ama, o Beşkavaklar tarafından, o taraflarda oturuyor (rahmetli).. Hani bir zamanlar bir hikaye anlatmıştım hatırladınız mı ?.. Hikayede 'safça' bir arkadaşım vardı, onu 'Fareler ve İnsanlar' romanının ' Lenny' si olarak takdim etmiştim.. Lenny beni çok sevdiği için bir yerlere gidip, orada birinden şikayetçi olmuştu.. Hem şikayet ettiği kişinin hem de benim biraz başımız ağrımıştı.. İşte bu Kerim 'lenny' nin şikayetçi olduğu kişidir..
    ***
         Kerim'in neden caddeye iç donuyla fırladığını herhalde anlatmama gerek kalmamıştır, anlamışsınızdır.. Kerim o gün; ismi lazım değil ; ama neyse ismini de söyleyelim 'Karamanoğlu' pasajındaki bir dükkanın 'kabin' inde soyunmuş, kendine pantolon ve gömlek denemektedir.. O esnada caddede uzun zamandır görmediği, bir arkadaşının geçtiğini fark edince kendini caddeye atar..
    ***
          Yani Polis'in bile bu nedenle '- Bekleme yapmayalım lütfen ! diye anons yapmak zorunda kaldığı durum bundan kaynaklanmıştır.. Kerime gelince; zaten bu tavırlar onda görmeye pek yabancısı olmadığımız tavırlardır, doğal tavırlarıdır onun.. Hani 'yıkarım buraları ulan ! diye naralar atan tipler vardır ya, öyle bir adamdı Kerim.. Onu sizde tanıyorsunuz..  Zaten o tarzda; şehirde iki kişi, hadi bilemedin üç kişi anca vardı.. ama o hallerine yine de bakmayın siz, onu tanısaydınız iyi adam olduğunu, mert adam olduğunu görürdünüz.. Allah rahmet eylesin..
    ***
          Eskiden bilirsiniz evlerimiz sobalıydı, istisnasız herkesin evi öyleydi, derdi çoktu belki ama, sıcaklığı da bir başkaydı.. Zevki güzeldi de cefasını çekerdik bol bol.. Bizim evde kışın 'talaş' yakılırdı ve kovalara talaş doldurmaya odunluğa kardeşimle beraber giderdik.. Hep tembih ederlerdi 'fazla oyalanmayın doldurun gelin, ateşle falan oynamayın " diye.. Ama dinleyen kim, giderdik odunluğa, talaş yığınının en tepesine çıkar başlardık konsere.. Nedense yıllarca odunlukta hep aynı şarkıları söyledik biz..
    ***
         Şarkılardan biri o yılların gündem şarkısı 'Şen ola düğün şen ola' diğeri de galiba Cem karaca' nın, 'Kara üzüm iki gözümsün'.. Aman bir başlardık bağırarak söylemeye, kendimizden geçerdik.. Bizi, beyaz patiskadan, beli lastikli, iç donlarımızla ve kulaklarımıza kadar indirdiğimiz berelerimizle görmeliydiniz..
    ***
          İç donu deyince de; eskiden böyle şimdiki gibi her şey 'bol bulamaç! çarşıda, pazarda kolayca bulunmazdı.. Beyaz patiskadan, iç donlarımızı evde annelerimiz dikerlerdi.. Bizim evde donlar eskiyip yenisine ihtiyaç olduğunda, Annem Sümerbank'a gidip bir kaç metre patiska alır, eski donu patiskanın üstüne yatırıp aynı ölçüde yenisini keser, biçer, dikerdi..
    ***
          Hatta annem anlatırdı; ' evlendik, giyimi kuşamı yerinde, yakışıklı, filinta gibi adam karşımda.. Nasıl mutluyum anlatamam.. Ama herif, pijamasını giymek için, takım elbisesini, gömleğini, kravatını çıkarıverince bütün hayallerim alt üst oldu, yıkıldım derdi.. Babam beli lastikli, dizlerine kadar iç donuyla karşısına çıkınca bütün hayalleri yıkılmış annemin' Allahım ! Bu bol, bu uzun paçalı, bu patiska donlu adam, o şık, o karizmatik adam bu adam mıydı diye şaşırmış.. Annem bunları anlatırken kimsede gülmekten hal kalmaz o '-Hadi patiskadan falan olsa neyse, ama bunun ki Amerikan bezinden, 'Şeker torbası' gibi bir kumaştandı galiba' diyerek devam ederdi.. Sanırım annemin şaşkınlığı 'kesim, tasarım üzerineydi.. İtiraz 'Kreasyon'a idi yani..
    ***
          Bir de 'arka bahçe' de yırtına yırtına Erol Büyükburç'tan başlayıp; Gençliğe Hitabe, Dur yolcu ! diye başlayan şiir ve İstiklal Marşı'nın 10 kıtası ile biten pazar günü konserimiz olurdu.. Evde, baba radyodan haberleri dinliyor, anne 'ağ' ipiyle perde örüyor, biz çocuklar ne yapacaz..  Abimin 'solo' konser verdiği yerde tuvalet olurdu hep.. Her tuvalete girdiğinde, 'ceddin deden neslin baban' diye bir başladı mı yeri göğü inletir, mahalleyi ayağa kaldırırdı.. Bazan de ' Ey şanlı ordu, ey şanlı millet ! diye başlayan mehter marşı en yüksek perdeden okunurdu.. Neyse annem aklıma geldi anlattıklarımı duyar falan diye birden beni korku bastı.. Evet bu konuyu burada kapatıp, başka bir konuya geçiyoruz, aziz ve muhterem cemaat, değerli Kökezciler..
    ***
         19 Mayıs 1919 tarihinde, M.Kemal Pasa'nın Samsun'a çıkacak olan 'Bandırma' Vapuru'nda 23 subay ve 25 Asker olduğunu ve bu Askerlerden üçünün Bolulu olduğunu duymuş muydunuz?.. Duymadıysanız şimdi benden duyun o zaman ! Vapurun kaptanı Kayserili Ismail Hakkı Bey'in elindeki gemi kayıtlarında ve seyir defterinde bu vapurun üç tane de Bolulu yolcusu olduğu açıkça belirtiliyor..
    ***
          Tarihçi-yazar Murat Bardakçı' nın "Şahbaba" isimli kitabında da bu bilgiler ayrıntılı bir şekilde yer alıyor.. Bu bilgiler buralarda yer alıyor almasına da, biz de iş yok ki birader, biz 60 yaşından sonra duyup öğrenebiliyoruz bütün bunları.. Hadi beni boş verin ben daha terazi burcundan mı yoksa başak mıyım ? bunu bile henüz çözemedim.. (hatta sen oğlak burcusun diyenler bile var) Ama peki size ne oluyor da bunları duymuyor, bilmiyorsunuz?..
    ***
         Açıklanan resmi belgelerdeki vapur mürettebatı içinde, üç tane de Bolulu asker olduğunu -şaka bir yana- gerçekten duymamıştım.. Kökez grubunda yazdıklarımızın arasına bir iki satır da tarihten bir şeyler ekleyeyim, bizi bilgili sansınlar falan derken; geç de olsa 'şakır şakır' tarih öğrenmeye başladım.. Bakalım okuduk ça daha nelere rastlayıp şaşıracağız..
    ***
         15 Mayıs 1919 tarihli İngiliz Boğaz Komiserliği devriyelerinin "Görülmüştür" damgası bastıkları askerler listesinde şu Bolulular var.. (henüz soyadı kanunu çıkmadığı için Bolulu bu üç askerin hangi ailelerden olduğunu anlayabilmek tabii ki çok zor..
    Bolu doğumlu Muhammet oğlu Mehmet,
    Bolu-Mudurnu doğumlu Mehmed oğlu Durmuş,
    Bolu-Gerede doğumlu Şakir oğlu Nuri..
    **
          Gemide bulunan subaylar listesinde ise; M. Kemal Paşa, Kazım Dirik, Ayıcı Arif Bey, Hüsrev Gerede, Cevad Abbas Gürer, Dr. Refik Saydam gibi isimler bulunmakta..
          Bizim üç Bolulu askerin de içinde bulunduğu 'Bandırma Vapuru '18 Mayıs 1919 günü saat 12.00'de Sinop'a, 19 Mayıs sabahının ilk ışıkları ile de Samsun'a ulaşmış.. Sonrası da zaten malum.. Hoşça kalın.. Bir yanlışımız olduysa affola !
                                                         

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Kuvvete dayanmayan adalet âciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak