BolununSesi; Halkın Gazetesi

Sömürücü ülkelerin yöntemleri nelerdir

Ali Özdemir

    12 Temmuz 2014

    Dünya üzerinde 215 kadar ülke var. Bunların 20 kadarı bilimde, teknolojide, sanayide, refah düzeyinde çok iyi seviyelere gelmiş haldeler. Patentler, icatlar, yeni ürünler hep bu ülkelerin elinde...

     

    20 kadar ülkede yaşayan insanların toplam nüfusu 1 milyar kadar. Geriye kalan 6.5 milyar insan dar gelirli, yoksul ya da açlık içinde yaşamını sürdürüyor.

     

    1 milyarlık müreffeh kitlenin çöpe attığı gıdalar tüm açları doyurabilecek miktarda. Yine bu zengin kitle dünya kaynaklarının yüzde 60-70'ini tüketiyor. 

     

    Sömürücü, aşırı tüketimci ülkelerin en önde geleni 340 milyonluk nüfusuyla ABD'dir. Bu ülke dünya enerji tüketiminin yüzde 40'ını tek başına yapıyor.

     

    ABD'nin arkasından İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İsveç, Hollanda, Belçika, Norveç, Kanada, Rusya gibi ülkeler geliyor.

     

    Kapitalist sistemin acımasıca uygulandığı ilk 20 ülkede "altta kalanın canı çıksın" sistemi geçerlidir. Örneğin bugün ABD'de 40 milyon insan evsiz, işsiz, sigortasız olarak sokaklarda sefil bir hayat yaşamaktadır.

     

    Sömürgen ülkelerde çocuk yapma oranı son 100 yıldır sürekli olarak düştüğü için nüfusları hızla yaşlanmakta, alkolizm, uyuşturucu, ruh hastalıkları, yalnızlaşma, obezleşme, sapıklaşma gibi dertler başlarını ağrıtmaktadır.

     

    Her geçen gün içten çöküş sürecini yaşayan zengin/hırsız ülkeler diğer ülkeleri siyasal, dinsel, toplumsal, ekonomik sorunlar içine iterek kendilerine rakip olmalarının önüne geçmek için didinmektedirler.

     

    Konuyu Türkiye'ye getirirsek 1000 yıldır Anadolu'da bulunan Türklerin buradaki varlıkları Batı toplumlarını çok rahatsız etmektedir. Selçuklular dönemindeki Haçlı seferlerinin altında bizi yok etme isteği yatmaktadır. 1299 yılından sonra Anadolu'da hüküm süren Osmanlı Devleti ilk 300 yıl hep genişlemiş, zenginleşmiştir. Ancak 1699 Karlofça Andlaşması'ndan sonra Osmanlı'nın genişlemesi sona ermiş duraklama ve küçülme süreci başlamıştır. Yani 600 yıllık Osmanlı döneminin ilk 300 yılı güçlenme, son 300 yılı ise küçülme dönemi olarak ifade edilebilir.

     

    1918 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti fiilen bitmiş haldeydi. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 1919 yılında başlayan kurtuluş mücadelesi 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'ni ortaya çıkarmıştır.

     

    1923'te kurulan cılız ülkenin nüfusu 13 milyon, kişi başına milli geliri 30 dolar seviyesindedir. Sanayi tesisleri, yollar, su şebekeleri, eğitim kurumları, sağlık tesisleri yok denecek kadar azdı. Okuma yazma oranı yüzde 3-5'lerdeydi. Her büyük işletme yabancıların elindeydi. Yeni Cumhuriyet Osmanlı'nın borçlarını da kabul etmiş ve bunu 1952 yılına kadar taksitler halinde ödemiştir.  

     

    1923'ten 1938'e kadar Atatürk'ün yönetiminde olan ülkemizde ulaşım, eğitim, sağlık, tarım, din, demokrasi, çevre, şehirleşme, enerji, gıda vb. gibi sektörlerde önemli başarılar elde edilmiştir.

     

    1938-1950 yılları arasında İsmet İnönü yönetimi söz konusudur. 1939 yılında başlayan 2. Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye'nin sanayi, tarım, bilim, demokrasi, enerji, eğitim gibi alanlardaki sıçraması duraklamaya girmiştir. Bunun nedeni ülkenin 2. Dünya Savaşına karışma olasılığına karşı kaynakların askeri harcamalara ayrılmasıdır. Yani yöneticiler savaş tehlikesi söz konusu olduğu için halka harcamaları gereken paraları ordu için harcamışlardır. Bu da halkın yönetime olan hıncını, tepkisini yükseltmiştir.

     

    1945 yılında sona eren 2. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya Batı (Kapitalist) ve Doğu (Sosyalist) Bloku olarak ikiye bölünmüştür. Türkiye Batı Bloku içinde yer almayı kabul etmiş ve 1946'dan sonra ABD'nin uydusu olmaya başlamıştır. Uydu olmak derken eğitim, sağlık, savunma, kalkınma, üretim, tüketim usullerimiz ABD'nin gönderdiği sahtekar (ajan) uzmanlar tarafından belirlenmeye başlamıştır. ABD bu işleri dost görünerek yürütmüştür.   

     

    14 Mayıs 1950 tarihinde CHP'den ayrılan kişilerin kurduğu Demokrat Parti (DP) iktidara gelmiştir. Bu parti de ABD çizgisinde bir siyaset izleyerek kalkınma olacağına inanmış ve bu ülkenin buyruklarını uygulamaya başlamıştır.

     

    ABD'nin Türkiye'ye dost görünürken ana felsefesi bu ülkenin hep kertenkele olarak kalmasını sağlamaktı. Yani onlar bizim hiçbir zaman timsah olmamızı istemiyorlardı. Bize basit, az para eden, katma değeri düşük, dışa bağımlı ürünler yapmamızı önerdiler. Eğitim sistemimizin ortaya çıkardığı bireylerin "arabayı yapan değil sadece kullanmasını bilen" nitelikte olmasını istediler.

     

    ABD'nin bize yolladığı kredileri, yardımları, hibeleri yöneten ajanlar (uzmanlar) ağır sanayiye, elektronik teknolojisine, ilaç üretimine, nükleer sistemlere el atmamızı asla istemediler. Patates, soğan, narenciye, fındık, incir, üzüm üreten, Batı'nın çürük, dayanıksız sanayi mallarını alan, kola düşkünü, tembel, yarım bilgili, dinini bilmeyen bir toplum olarak yaşamamızı istediler.

     

    1946'dan sonra bizi avuçları içine alan ileri Batı ülkeleri 60 yıldır projelerine son vermediler. Yani aynı planlar hala geçerliliğini koruyor.

     

    2014 yılı itibariyle yurt dışına ihraç ettiğimiz ürünlerin kilogram fiyatı 1-2 dolar düzeyini aşamıyor. 1000 kilo patates, 2000 kilo soğan, 1000 kilo domates, 750 kilo üzüm, 1000 ekmek vererek 1 adet akıllı telefon alabiliyoruz. Evlerimizde kullandığımız elektrikli-elektronik aygıtların içindeki parçaların yüzde 90-95'i yabancı ülke üretimidir. Her yıl satılan 850 bin taşıtın 650 bini ithal malıdır.

     

    Konuyu fazla uzatmadan, yazıyı okuyanları sıkmadan toparlarsak, 21 yüzyılda toplumsal, ekonomik, siyasal, sağlık, ruhsal sorunlara boğuşan gelişmiş 20 kadar ülke diğer ülkeleri kolayca sömürmeye devam edebilmek için medya, lobi, siyaset, askeri, örgütsel, dinsel güçlerini kullanarak bizleri uyurmayı sürdürmektedirler.

     

    ABD'de üretilen, saçma, akıldışı, oyalayıcı, uyutucu, eğlendirici TV programları aynı anda 60 kadar dünya ülkesinde yayına verilmektedir.

     

    Yine dini inançlar konusunda ülkemizde faaliyet gösteren 50 kadar tarikatin/cemaatin bir çoğunun içinde ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin ajanları cirit atmaktadır. Kimi tarikat liderleri ABD, Almanya, İngiltere gibi ülkelere toz kondurmazlar.

     

    Büyük petrol, enerji tröstleri kimi tarikatlerin kitaplarını yıllardır ücretsiz olarak basıp dağıtmaktadırlar. Hangi tarikatin hangi ülkenin kontrolü altında olduğunu buradan açıklarsam başım derde girecektir... Aslında biraz uyanık olan herkes bu yapıları çözebilir/algılayabilir.  

     

    Sömürücü ülkelerin Türkiye ve diğer İslam ülkeleri üzerindeki planları şöyledir: Yarım bilgili bir toplum, yabancı markalara bağımlı kitleler, tembel, bütün ulusal şirketleri yabancıların eline geçmiş, ordusu zayıflatılmış, inanç açısından sapkın tarikatlerin tuzağına düşmüş, etnik kimliklerin öne çıkarıldığı bölünmelerin yaşandığı bir düzen... 

     

    Yazıyı bir alıntıyla bitireyim:

    Dünyada "43 bin" çok uluslu şirket var! Tümü 1318 üst şirketin elinde... Bunlar da 147 banka ve finans şirketine bağlı. 147 banka ve finans şirketinin sahibi 12 siyonist / evangelist aile! Türkiye dahil tüm merkez bankalarının sahibi de bu aileler. Yediğiniz hububat ve içtiğiniz su Şikago'daki 2 aile tarafından kontrol ediliyor...

     

    Gidişata dur demek tamamen bizim elimizdedir.    

     

    Ali Özdemir

    www.aliozdemir.net

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak