33 senedir Bolu halkı bu gazeteyi okuyor. Gazetemizdeki mesaj ve yorumlar, ne kadar çok okunduğumuzun KANITIDIR

Arif Nihat Asya.. Evlerin Işıkları.. Büyüksu..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    23 Haziran 2015

         Arif Nihat Asya.. Evlerin Işıkları.. Büyüksu..
    *
         Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
         Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
         Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
         Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım..
    *
           Babı ali yokuşu sanki mübarek, kimler inip çıkmamış.. Bugün bir yerde okudum, ünlü 'Bayrak' şiirinin yazarı Arif Nihat Asya'da Bolu Lisesi'nde okumuş.. (Sultani= Osmanlı'da Lise dengi okul) 'Dört yıl okudum Bolu Lisesi'nde' diyor Arif Nihat Asya.. Yatılı kısım 1920'lerin başında kapanınca orta yerde kalakaldım.. 'Yatakhanedeki yatak, yorgan, ranza gibi eşyaları Trabzon'a, beni ise Kastamonu'daki yatılı okula postaladılar..
    ***
           Daha üç haftalıkken babası ölen, annesi ise başka biriyle evlenip, Filistin'e giden şair, o ruh haliyle okulun yatakhanesinde, ranza aralarında hep annesini sayıklamış.. Evini mahallesini sokağını arkadaşlarını düşünmüş.. Herkes onu uyudu sandığında o yorganın altında ailesini sorguluyor, annesine sitem etmekte oluyormuş..
    *
          Kıydın bana sen gönlücüğün istemeden,
         Öksüz kuzular memeye doysun" demeden,
         Ey dopdolu sine en susuz anımda,
          Kestin beni, kestin beni, kestin beni memeden"
    *
          Bolu Lisesi ne yapsın? zaten o sıralar kendine hayrı yok Bolu Lisesi'nin.. Ekim 1911'deki yangından sonra Büyük Cami Mahallesi'ndeki bir evde Lütfi Ağa'nın evinde kiracı Bolu Lisesi.. Kira köşelerinde okul; hiç olacak şey mi?.. 'Sana belediye baksın..! deyip oraya taşımışlar okulu.. Lise'ye Belediyede başlayıp yine orada bitiren bir sürü insan varmış Bolu'da.. 1914'te son mezunlarını vermiş bu Lise..
    ***
           Nazmi Karakoç'u, Fahri Belen'i, Emin Barın'ı çıkartan Bolu Lisesi, nedense İsmail abi ile beni keşfedemedi, gizli yeteneklerimizi bulup çıkartamadı ortaya.. İsmail abi kasa hareketleri yüzünden bırakmış okulu.. Bir gün üç kere üst üste düz takla atamayınca, üç kez kasaya şiddetle 'tos' atınca Cahit hoca 'tüü, Allah belanı versin lan İsmail' demiş 'ne olacak lan seninle bizim halimiz, deyyusu ekber..!
    ***
          Abi bi dur Allah'ını seversen ya.. Zaten bi türlü ilerletemiyorum yazıyı! Deli Attik'in babasını tanıyor muyum? Nereden tanıyım deli Attik'in babasını.. Atilla Önal abiye sorarız.. Sorun değil, sende sorabilirsin.. Eğer Atilla Abi'nin çocukluğu senin dediğin gibi Borazanlar'da geçtiyse; laylon ayakkabılarıyla arşınladıysa o sokakları; bilir.. Fırsattan istifade Sezen Aksu'yu de sorarız belki.. Sezen Aksu ile taaa 70'lerde başlayan arkadaşlıklarını, dostluklarını.. Evine girip çıkmalarını, çayını kahvesini içmelerini..

          EVLERİN IŞIKLARI..
         nerden aklıma esti kim bilir
         gezdim dün gece şehri şöyle bir..
         eski sokaklar yerli yerinde
         dostlar oturmuş kır kahvesinde
    *
          Bu defa Erol Evgin'den değil, Emre Altuğ'dan dinledim şarkıyı.. Bazen sadece "evlerin ışıkları" denmesi bile yetiyor.. Nerden aklıma esti kimbilir, gezdim dün gece şehri şöyle bir' Teravih den sonra Yandeks'deki gibi sanal bir gezi yaptık Bolu'da.. Taaa 60'lı yıllara gittik.. Eski radyoculardan Faruk Aktaş ile kardeşi Ferit Aktaş'ın dükkanından başladık, Turgut Çulha, Sabri Eratalar, Emlak-Kredi Bankası, Seyfettin Ersan'ın tuhafiye dükkanı, Sultan Hamamı'nın kadınlar kısmı.. Oraya kadar geldik..
    ***
           Abdullah Arcak'ın lokantası ve Çukur Han.. Emlak- Kredi'nin üstünde kadın terzisi Nimet Hanım, sanat mektebinden Haydar Hoca'nın eşi.. Emin Fıratlı, karşısında Rekor kundura, bitişiğinde Cici berber, Koca Şekerciler ve Emin Kıbrıscıklı.. 'Haydar Usta'nın mobilya atölyesini atladın be goçum' diyor hemşerim.. 'Hani kapının önünde boyalı elleriyle 'gomalak' cila yapardı rahmetli.. Bir de Seyfettin Ersan'ın vitrininde dönüp duran bebek vardı onu da unuttun..
    ***
           Hastahane Caddesi'ne çıktık evlerin ışıkları bir bir yanarken.. Orada bir ev olacaktı dedim ne zaman önünden geçsem akşam faslını dinliyor olurlardı.. 'akşam faslı', ya da 'kadınlar topluluğu'.. 'Fatma Hatun Hastanesi' olmuş o ev.. Rahmetli Dr. İsmail Önal'ın eviydi en son.. Ondan önce de rahmetli Ahmet Konuk'un evi.. Arkada Münevver hanımların Şenel sokağa kadar uzanan, bahçesinde meyve ağaçları olan ev.. Sabri Bey'in evde olmadığı zamanlar bahçeye dalıp ağaçlara tırmandığımız.. Doktorlar çok sevdi o evi nedense.. Recep Heybeli.. Onlar da sağlık bakanlığında önemli bir göreve atanıncaya kadar bu evde oturdulardı..
    ***
           'Arka balkondan bakınca karaçayır görünürdü' derdi iğneci Fatma'nım, 'bom boştu buralar.. Gelinciklerin, Papatyaların, Erguvan ağaçlarının arasında yaşıyor gibiydik.. Eser kalmadı şimdi.. Dirlik düzenlikte öyle.. Gönül alma, hatır sayma yok, arama.. Tenekeci Şapti amca; 'Ne Yurdu be bilader' demişti 'Vakıflar yurdu'mu kaldı ciğerim.. Dedeoğlu Apartmanı vardı ya hani, senin evin karşısında' Eee? Tekel binasıydı orası.. Bolusporlu Japon Rıdvan bile çalıştı orada.. Girip çıkardı, görürdük..
    ***
           Eski kapalı hal'i, Zeki Varlık'ın dükkanını hatırlamanız hoşuma gitti' diyor bir başka arkadaş.. 'Hele ' Rüzgar Kundura'yı hatırlamanıza bayıldım.. Spor totodan para çıkınca tamir işini bırakıp hazır terlik satmaya başlamıştı Sabri Usta..

           BÜYÜKSU..
           Aladağ Alabarda, Abant gibi mesire yerlerine kamyonlarla gidilen 60'lı yıllar.. Kamyonun kasasında yere serilen halıların üzerine oturarak, gidilen.. Yaylı arabalar.. Ayakkabılar çıkarılıp bağdaş kurup oturulan, üstleri kapalı, içi halı döşeli.. Ayakkabılar halının altında, çocuklar sürücünün yanında.. Nalların ve tekerleklerin yollarda çıkardığı ses.. Drakula filmlerindeki gibi bir efekt.. Yularlar elde, havada şaklayan kamçı ve 'Hadi oğlum deeeh ! çık çık çık..' Var mı şimdi böyle bir güzellik.. Kovboy filmlerinde gibisin.. Aktaş Meydanı'ndan kalkarlardı bu arabalar.. Benim dedemin de vardı aynısından.. Arabacı İsmail Efendi'nin..
    ***
             Büyüksu'ya yüzmeye gittiğimiz yıllara ait bir kaç Fotoğraf'a rastladım .. O günün delikanlıları var fotoğraflarda.. Birinci fotoğrafta, Gazcı küçük Hüseyin amcanın oğlu rahmetli Ahmet Orhanalp.. En son Gebze'de bir bankada çalışıyordu galiba.. Onun yanında Nazım.. Erdoğan Kanlıcalı.. Erdener Yücel.. İkinci fotoğrafta ise Ahmet'in abisi Mehmet Orhanalp, Kenan Ulutaş, Erol Tozoğlu.. Güzel günlerdi, Büyüksu'nun bardağa konup içilecek kadar temiz aktığı günler.. Erdoğan'ın ağabeyi Ahmet Can vardı o da rahmetli olmuş..
    ***
           Panayırda zincirli sandalyelerin 'tahta merdivenlerinden koşarak çıkmak boşalan bir sandalye kapmak için.. Her koştuğun sandalyeyi bir başkasına kaptırmak.. Bi o tarafa bir bu tarafa koşup durmak heyecanla.. Kayık salıncaklar vardı bir de di mi?.. Süren mi doldu? görevli alttaki tahtayı hafifçe kaldırıp 'gacııııırttt' diye fren yaptırırdı salıncağa..
    ***

            HAKİM BEY..
            Savcıya bakarak "ne gereği vardı bu çocuklara kelepçe takmanın? kelepçe takıp taaa buralara kadar getirmenin?' diyen 'sizde takipsizlik verin Savcı bey de okullarına gitsin bu çocuklar' diye devam eden rahmetli hakim Sefa Gönen.. Aklıma geldi birden, anmak istedim son anda.... Bir de güftesi, bestesi ona ait olan Bolu şarkısı vardı galiba..
    ***
           Durup durup bir şeyler hatırlıyoruz.. En iyisi burada bitirmek.. Bir de şu var; bu günlerde biraz tempoluyuz ya.. Kontrol montrol yok, dümdüz gidiyoruz.. İdare edin artık..
           Hoşça kalın..
                                                             

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak