BolununSesi; Halkın Gazetesi

Plaj.. İsmail Nakliyat.. Misafir.. Havuz..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    8 Eylül 2015

           Plaj.. İsmail Nakliyat.. Misafir.. Havuz..
           Şeyh Galib; 'Gül mü güler, Erguvan mı ağlar' diye soruyordu bir şiirinde..
    *
          Gül mü güler, erguvan mı ağlar..
          Etfal-i nihal kan mı ağlar..
    *
          Erguvan zamanı.. Baharın en coşkulu bölümü.. Eski Ereğli Caddesi'nde, at kestaneleri de vardı eskiden.. Kırmızı ve kırmızının farklı tonlarında çiçekleri olan at kestaneleri.. Yonca Apartmanı'nın bahçesindeki Nar çiçeğinin en koyu tonu gibi.. Pembeden kırmızıya geçişin rengi.. Hakim Kazım Bozbey'in diktiği Nar'ın.. Önder'in babası..
    * * *
           Bana kalsa var ya; Bolu'yu ıhlamur ve erguvan ağaçları ile doldururdum.. Aktaş'tan başlar Karacasu'ya kadar adım başı Erguvan dikerdim yol kenarlarına.. Gökyüzünü göremezdiniz yapraklarından çiçeklerinden.. Düşünsenize; rüzgar efil efil esiyor ve siz buram buram erguvan kokuları arasında gidiyorsunuz Karacasu'ya.. İklim müsait olsaydı İğde ağaçları da dikerdim aralarına.. Avrupa bu işi iyi biliyor, boş buldukları her yere ıhlamur ekiyorlardı biz oradayken..
    * * *
        Biz de boş durmuyoruz tabii, "Aklımıza belki güzel bir fikir gelir de Bolu'muza faydası olur diye kafa yoruyoruz buralarda.. Bir dahaki seçimlere katılsak mı n'apsak 'Ekmek Partisi'nden katılalım diyoruz ama; bakalım.. daha net değil.. Gölcüğü deniz suyuyla doldurma gibi çılgın bir procemiz bile hazır..
    * * *
            Büyüksu'ya plaj yapmak ne ki? O çocuk oyuncağı.. Biz oraya plaj yapmayı uygun bulmuyoruz zaten.. Neden? Çünkü o mıntıka'da çok sayıda yatır var.. Tekin yerler değil oralar.. Bırak orayı; Aktaş da 'Gamalı Dayı'nın evi bile tekin değil.. Nazile Teyze'nin oğlu Selahattin çok içtiği zaman yatır gelir yatağında 'hopur hopur' hoplatırmış.. Bir de manifaturacı Küpeli'nin karşısındaki evde varmış aynısından.. Çok huysuz ve sinirli oluyor o mahallenin yatırları.. Sabıkası çok, dosyaları kabarık..
    * * *

            İSMAİL NAKLİYAT
            Önce Karaköy'lü deli Hayriye, sonra deli Ömer, ıslıkçı Erkan, deli Ali, Hasan.. Dün gazetede okuduk; şimdi de Kirli Mehmet gitmiş.. Kılıçarslan Köyü'nden İbişler'in Memed'i.. O'nu bulduklarında, titreyip duran bir mum varmış baş ucunda.. Tenha şehrin ıssız adamları bunlar, bir şehri memleket yapan figürler.. Giden sadece onlar olsa, onlarla birlikte çocukluğumuz, gençliğimiz, anılarımız da gidiyor..
    * * *
            Fırka'daki eski Hal'de, sırtında küfesi, belinde urganı ile İsmail Abi vardı, 'İsmail Nakliyat..' Pazardan alınacaklar evin bir haftalık ihtiyacı olunca hamal tutuyordun mecburen.. Alışverişi tamamlayıp ona teslim ettin mi; senden önce evdeydi İsmail Abi.. İlkbahar, sonbahar iyi de; yaz sıcakları da var tabii.. 'İsmail Nakliyat'ın kan ter içinde kalışı.. Taşıtsam mı, taşıtmasam mı kararsızlığına düşmeniz..
    * * *
          İsmail nakliyat'ın 3 tekerlekli bisiklet'inden sonra Cahit Bıltır'ın 'Triportör'ü çıktı sahneye.. Geri vitesi olmayan, üç vitesli, frenler arkada.. İsmini doğru dürüst söyleyemesek de sevdik biz onu.. Elimizde bir kaç tane daha olsa 'triportör rallisi' bile düzenlerdik, o derece.. Karaçayır'da eşek yarışları düzenlemişiz, onu mu beceremeyecez.. Eşekleri demedim arkadaşım, eşek yarışları dedim..
    * * *
            Aracın sevk ve idaresinden Memet sorumluydu, Diyarbakır'lı.. Triportör'ün kapısını açmalar, kapamalar, lastiklere vurarak havasını kontrol etmeler, yağ çubuğunu çekip parmağını değdirmeler.. Biz de işsiz güçsüz takımıyız ya, dönüyoruz etrafında.. O sıralar pek araba maraba da yok tabii, Trafikçiler de takıldılar haliyle.. At desen at değil deve desen deve değil .. Bir de polis teşkilatı var ki o zamanlar, jet gibi.. Bolu'nun yakışıklısı Abaza Nuri Abi, Hulusi Abi, Muammer Abi, Muzaffer Abi, Mustafa Dildil..
    * * *
           Bir kamyon fotoğrafı paylaşıldı geçenlerde; Ortada "Muhacir Ahmet" ile kamyonun üzerinde İlhan Abi.. "Topal Seyfettin" de kamyonun önünde.. Oturanların arasında "Mıcık İhsan" da var.. Niyazi Güler; 'burası Rıfat Dereli'nin tamirhanesi' diye not düşmüş.. Düşündüm de; kimleri görmezdik Rıfat Usta'nın tamirhanesinde; Abdullah Özkalkan, Hacı Mahmut Yaman, Selahattin Bostancı..
    * * *
          Bahar Sineması'nın oralardaydı tamirhane, sık sık kazaların yaşandığı dörtyol ağzında.. Geçenlerde Nevzat Hoca İrfan'dan bahsetmiş, 'tik'li ve o yüzden sürekli zıplayarak yürüyen İrfan için 'Bisikleti yukarıdan bir salar, Aktaş'a kadar jet gibi inerdi' demişti.. O vesileyle İrfan'ı ve onun hazin yaşam öyküsünü hatırladım.. Bir gün denk gelirde anlatırız belki..

            MİSAFİR..
            Misafiriniz sandalyenin ucunda oturuyorsa; yani sandalyenin ucuna iyice yanaşmışsa, 'birazdan kalkacam' demek istiyormuş.. 'fakir kalkışı' denilen şeymiş bu.. 'Bak ben birazdan kalkacağım, ikram edeceğin şeyler varsa getir' demek istiyormuş misafir.. Ama aynı kişi, sandalyenin ucuna gelip 'hadi bana müsaade' diye kalkıyorsa bu da zengin kalkışı.. Misafirimizin fazla oturmasını istemiyorsak sırtı kapıya ya da pencereye gelecek şekilde oturtacakmışız.. Sırtı kapıya ya da pencereye dönük oturan misafir uzun süre kalmazmış o evde..
    * * *
           İsmail Abi'yi sırtı kapıya ve pencereye gelecek şekilde oturttuk.. Oturttuk ama; adam anladı mı ne yaptı; hemen yer değiştirip sandalyeyi de ters çevirerek oturdu.. Bir bacağı da poposunun altında.. Bu durumda hayatta kalkmaz.. Benim sandalyem de hemen kalkılacak cinsten değil zaten.. 'Zeki Tulçalı' imalatı.. Taaa nerelere taşımışım ben onu, Almanya'ya bile geldi garibim..
    * * *
           Bir zamanlar Bolu'da oldukça gelişmişti bu sektör.. Mümtaz Sert'in kurduğu Thonet sandalye vardı.. Sonra Zeki Tulçalı-Necdet Yüzbaşıoğlu ortaklığı.. Necdet Yüzbaşıoğlu'nun hem arkadaşı, hem de iş ortağıydı Zeki bey.. Babaları Mehmet Süvari'nin bahçeli, bahçıvanlı evini hatırlarım.. Gül kokuları, hanımeli kokuları arasındaki şirin evi.. Şimdi ne bahçe kaldı orada, ne bahçıvan ne de evler.. Bülbüller bile gitti be yaren.. Suat vardı yine o aileden.. İnşallah karıştırmıyorum.. Yedigöller'e yaya olarak gidip birkaç gün kaldıktan sonra yine yaya olarak döndüğümüz.. O yılların en çılgın macerasıydı o.. Bildiğim kadarıyla hala kırılamadı o rekor.. Halil'li, Es es'li (Mustafa Reşit Özüaydın) Suat'lı macera..

           HAVUZ..
           Evin en yaşlısıydı adam.. Birinci dünya savaşına da katılmış, Çanakkale cephesinde bulunmuş, defalarca düşmana esir düşmüş.. Çizgili pijamalarıyla sokağa çıkar, bir binek taşının üzerinden konuya komşuya savaş anılarını, anlatırdı.. Galiçya'yı, Basra da Kuttul Amare'yi, esir düşüp, üç yıl demiryolu inşaatında çalıştırıldıkları Bombay'ı..
    * * *
            Mısır kampında 'mikroplardan arındıracağız' numarası ile sıvı dolu havuzlara sokulan Bolulu neferleri.. Hitler'in gaz odalarındaki aldatmacası gibi.. Nasıl bir kimyasal karıştırdılarsa; suya başını sokan kör oluyor.. İşgal yıllarında İstanbul'a getirilip serbest bırakılmışlar.. Masal gibi dinlerdik.. İstanbul'dan tekne ile önce İnebolu'ya sonra sırasıyla; Kastamonu, Safranbolu ve Gerede'ye gelmişler.. Gerede'den sonra da yaya olarak Bolu'ya.. Bitti mi? Ne bitmesi? Sonra Kurtuluş Savaşı.. Ver elini Bartın.. Oradan haydiiii deli Halit Paşa'nın birliği, Kocaeli.. Sonra da Bursa-Mudanya cephesi..
    * * *
             Hoşça kalın.. Kendinize iyi bakın.. Tüm şehitlerimize de Allah'tan rahmetler diliyorum.. Dağlıca'daki, Iğdır'daki.. Tüm ülkedeki.. Aşacaz bu günleri inşaallah..
                                                        

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Büyük adamların hataları güneş tutulmasına benzer, onları herkes görür.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak