BolununSesi; 33 yıldır sadece halkın desteği ile yaşıyor

Nasıl kardeş olunur

Konuk Yazar

    9 Ocak 2017

        Nasıl kardeş olunur
         Sayın okuyucular, ben bu yazımda KARDEŞLİK üzerinde durmak istiyorum.
         Kardeş kelimesi, aynı ana-babadan doğan kişilerin biri birleri ile olan durumlarını belirtmek için kullanılmaktadır. Ancak bu kardeşlik dar anlamda kardeşliktir. Geniş anlamlarda kullanılan kardeşlikler de vardır. Örneğin ana ayrı baba bir, baba bir ana ayrı kişilere de kardeş denilebiliyor. Ama bunlardan söz ederken yani bunlar 'kardeştirler” derken hemen arkasından ana bir baba ayrı, baba bir ana ayrı kardeştirler deme ihtiyacını da duyuyoruz. Yani asıl olan ana baba bir evlatların kardeşliğidir. Bir de üvey kardeşlik vardır. Birisinin anası vefat etmiş, diğerinin babası vefat etmiş dul kalan ana-baba, biri birleri ile evlendiklerinde onların çocukları ÜVEY KARDEŞTİRLER. 4 ay önce vefat eden eşim de benim üvey kardeşimdi. Evlendik. 70 yıl aynı çatıyı paylaştık, o beni bırakıp bay-bay dedi sonsuzluğa gitti. O şimdi VUSLAT DURAĞINDA beni bekliyor. Yahu yazıyı nerelere götürdüm. İlhami kendine gel yazının konusu olan kardeşlik konusuna dön.
          Son yıllarda gündeme gelen KANKA, yani kan kardeşliği de var ama o tartışılabilir bir kardeşlik. Kanımca o kardeşlik sosyolojik bir kardeşlik.
    Bir de DİN KARDEŞLİĞİ vardır. Kutsal Kitabımız'ın Hücurat Suresi'nde Tanrı 'Müslümanlar kardeştirler” diyor. Eğer insanoğlu uzay çalışmaları sonucu oralarda hayat olduğunu keşfettiğinde herhangi bir gezegene taşınma durumu olduğunda 'dünya kardeşliği” de söz konusu olabilir. (Bu bir hayal ürünüdür.)
          Şimdi ben bu yazımda DİN KARDEŞLİĞİNİ irdelemek istiyorum; Konunun içine dalmadan önce -bir parantez açarak- din kardeşliğinin daha iyi anlaşılabilmesi için şu hususu belirtmemde fayda var diye düşünüyorum; Saidi Nursi'nin görüşüne göre kutsal kitabımızda 6666 ayet vardır. (Değişik görüşte olan din alimleri de bulunmaktadır) Bu ayetlerin bir kısmı ahlak, bir kısmı ibadet, bir kısmı iktisadi hayat, bir kısmı toplum düzeni ile ilgilidir. Bugün -ne acıdır ki- ayetlerin bir kısmı göz ardı edilmekte, bir kısmının ise üzerinde hassasiyetle ve ısrarla durulmaktadır.
          Örneğin Kuran'ı Kerimde alkol haram denildiği için sanki başka ayet yokmuş gibi varsa da alkol yoksa da alkol. Diyelim ki tamam, alkol haram, hem fikiriz. Kadınların başları açık dışarıya çıkmaları yasak, (günah denildiği için) diyelim ki tamam, hem fikiriz. Peki günah (haram) içeren başka yasaklar yok mu? Olmaz olur mu, var; Faiz haram mı, haram, onu geç, kul hakkı haram mı haram, onu geç, rüşvet haram mı haram onu geç, ZİNA en ağır suç mu suç onu geç, kardeşler arasında bu bizdendir, bu bizden değildir diye ayırım yapmak günah mı günah onu da geç,  dedi-kodu günah mı çok günah onu da geç, iftira günah mı o da çok günah geç. Geç Allah geç. Yani sözün kısası sanki alkol ve başörtüsünden başka yasak ve haram yok. Hatta bazı ayetlerin görmezden gelinmesi bir yana 17-25 Aralık 'adli vaka” sında, ayakkabı kutularında çıkan milyarlar gündeme geldiğinde 'yiyorlar ama çalışıyorlar” diyecek kadar yolunu şaşırmış sözüm ona Müslümanları da gördük. Sayın okuyucular, bazılarınız diyecekler ki yahu avukat sen din alimi misin de bunları söylüyorsun. Haşa ben din alimi değilim ama bir insanın dinini öğrenmesi kadar tabii bir şey olabilir mi? Ben Elhamdülillah Müslümanım. Öyle ise İslam'ın, yani dinimin ne olduğunu bilmem gerekir. Bilmek için de okumak öğrenmek gerekir. Ben de naçizane onu yaptım ve yapmaya da devam ediyorum. Esasen günümüzde dünya Müslümanları kitabımıza göre değil de 'makyajlı bir kadının sokakta gezmesi durumunda onu gören erkeklerle zina yapmış sayılır” diyen kafalardan edindikleri bilgilere göre amel ettikleri içindir ki, bugün tüm Müslümanlar biri birlerini boğazlamaktadırlar.
         Geride bıraktığımız 15 yıl içerisinde kimileri -atılan iftiralarla- cezaevlerinde ömür tükettiler, kimileri intihar ettiler, kimileri hastalıktan, kimileri kahırdan öldüler. Sonra kandırıldık, bu davalar kumpasmış denildi. Bu 15 yıl içerisinde Fettullah'cılar birinci sınıf vatandaş muamelesi gördüler. Onlar öz, bizler ise üvey evlat muamelesi gördük. Onlar kamu personel sınavları öncesi el altından verilen sorularla devletin tüm kademelerine yerleştirildiler. O zamanlar bu durum gizlenemez noktaya geldiğinde, devletin en üst kademelerinde bulunanlar 'incelettik, soruşturduk, en ufak bir sızdırma yoktur, sınavlar temizdir” dediler. Ancak şimdi yani 15 Temmuz olayından sonra durumun öyle olmadığı, soruların sızdırıldığı ileri sürülerek o devlet memurlarının memuriyetleri ellerinden alınmaktadır. Peki o zaman sızdırma yoktu da, şimdi nasıl oluyor da sızdırılmıştır denilebiliyor. O zamanki incelemeler-soruşturmalar nasıl yapıldı da sızdırma yok denilebildi, şimdi yapılan incelemeler nasıl yapıldı ki sınav sorularının sızdırıldığı söylenebiliyor. İşe alınmalarda bizdendir, bizden değildir ayrıcalıkları yapılıyor. İşte ben bu nedenlerle bu nasıl bir DİN KARDEŞLİĞİDİR diyorum. İktidarların (tüm iktidarları kast ediyorum) 'bizden değildir diyerek” sürüm sürüm süründürdüğü devlet memurlarının, işten atılan kamu görevlilerinin, iş yeri kapatılan işyeri sahiplerinin çocuklarının ahının ağırlığını nasıl kaldırabiliyorlar şaşıyorum. Halk arasında 'Atma Cafer din kardeşiyiz” diye bir söylem vardır. Birisi atıp-tutmaya başladığında-buna palavra da diyebilirsiniz-diğeri onu ikaz eder; 'Atma Cafer DİN kardeşiyiz” der. Bu ne anlama gelir, dinde 'atma-tutma (palavra) yani yalan dolan yoktur. Ama görüyoruz ki 'yalan-dolan” siyasilerin can simidi olmuş. Neyse hesabı ben değil onlar verecek.
          AKP'li bir sayın dostum bana AKP'nin iktidarı döneminde birlik beraberliğe ne kadar önem verildiğini, yıllardan beri bunun göz önünde bulundurulduğunu, kul hakkına çok hassasiyet gösterildiğini, rüşvetle mücadele edildiğini, adam kayırmanın yok denecek kadar az olduğunu, herkesin yaşam biçimine saygı gösterildiğini, ifade ve basın özgürlüğüne çok önem verildiğini vs.vs. anlattı anlattı,-onu dinlerken ben bir ara acaba hangi devletten söz ediyor diye düşündüm-sözü bittikten sonra ben de kendisine; 'yahu İsmail sen anlattın ben dinledim, ben de bu vatanda yaşıyorum, benim senden bir ricam var, sakın anlattıklarına benim inandığımı sanma olur mu?” dedim. O da bana şunu söyledi, vallaha sen inanmazsın ama biz elimizde Kuran'ı Kerim'le dolaştığımız için ne söylersek söyleyelim halk inanıyor dedi. O bunu söyleyince, sayın Ahmet Davutoğlu, başbakanlığı döneminde bir gün halka hitap ederken sürçü lisan edip 'biz PKK'nın arkasındayız” dediğinde ahalinin alkışladığını, keza sayın Cumhurbaşkanımızın bir muhtarlar toplantısında; 'biz zalim Esed'i devirmek için oradayız” dediğinde MUHTARLAR tarafından hararetle alkışladığını hatırladım. (.Kaldı ki sayın Cumhurbaşkanımız ertesi gün bunun yanlış anlaşıldığını söyledi.). Haklısın İsmail dedim.
          İşte AKP'nin 15 yıllık uygulamalarına baktığımızda BU NASIL BİR DİN KARDEŞLİĞİDİR dedikten sonra yeni anayasa değişiklik teklifinde (Pek çok sakıncaları var ama onları bir başka yazıma saklıyorum) önemsediğim DÖRT hususa gelmek istiyorum; BİRİNCİ husus, Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin genel başkanı da olabilecekmiş. Düşündüm, düşündüm, şu sonuca vardım; Diyelim ki Cumhurbaşkanı AKP'nin de genel başkanı. AKP'de iktidar partisi. Devletin tüm olanakları onların elinde. İşte o zaman o cumhurbaşkanı AKP'lilerin Cumhurbaşkanı, AKP'li olmayan benim de üvey cumhurbaşkanım olur, yanlış mı ? Yani hem AKP'nin genel başkanı olacak, hem de CUMHURUN başkanı olacak. Böyle traji –komik duruma düşmektense şuna Devlet Başkanı deyin. İşte o zaman biraz mantıklı bir iş yapmış olursunuz, yani işin aslına dönmüş olursunuz. İKİNCİ husus -yukarıda AKP dedik burada da CHP diyelim- Cumhurbaşkanı muhalefet partisi olan AKP'nin genel başkanı, CHP'de iktidar partisi. genel başkanı, Cumhurbaşkanı iktidar partisi ile (CHP ile) uyum sağlanabilir mi? Hayır. Bu ne demek uyum için uyumsuzluğa kapı aralamak demek. Yani pirince giderken bulgurdan olmak demek, kaş yapayım derken göz çıkarmak demek. ÜÇÜNCÜ husus, sayın-muhterem-saygın yargı mensupları ile ilgili. Efendim yeni Anayasa teklifine göre tüm yargıçları Cumhurbaşkanı (üç aşağı beş yukarı böyle) atayacakmış. Kıyamet kopuyor. Ey Anayasa Mahkemesi Başkanı, ey Yargıtay Başkanı, ey HSYK başkan vekili çıkıp 'bizleri kim atarsa atasın bizler özgür irade ve tarafsız vicdanlarımıza göre karar veririz, kimsenin emir kulu olmayız diyemiyor musunuz, kendinize güveniniz yok mu, deyin ki sizlerle ilgili siyasi tansiyonu düşürün. Sizlerle ilgili yani yargı ile ilgili tartışmalar bir hukukçu olarak beni ziyadesi ile rahatsız etmektedir, sizleri etmiyor mu? DÖRDÜNCÜ hususa gelince; Efendim Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafsızlık yemini etti. Tarafsız olamadı (Kendilerinin beyanıdır), beni halk seçti ben halkın dertlerinden uzak kalamam dedi. Diğer muhalefet partileri ve özellikle MHP genel başkanı sayın Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanının bu tutumunu kıyasıya eleştirdiler. Sonra ne olduysa MHP genel başkanı bu böyle olmuyor, fili durumu Anayasal duruma getirelim” diyerek Anayasa değişikliğinin kapısını araladı. Şimdi bu değişiklik gündemde. Bu duruma halk arasında ne denir” bükemediğin bileğin elini öpeceksin.” Neyse Anayasa değişikliği kabul edildiğinde Hanya'yı Konya'yı görürüz. İyi ve aydınlık günler bizlerin olsun. Kalın sağlıcakla.

                                                            Av. İlhami Candemir

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak Antalya Hurdacı Kepez Hurdacı