Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Huzur

Konuk Yazar

    18 Eylül 2017

          HUZUR
          Sayın okuyucular, hem sabah çayımı yudumluyorum, hem de Tv'lerden haberleri izliyorum. Hani halk arasında, birisinin ağzından güzel-hoşa giden sözler çıktığında 'ağzından bal akıyor” denir ya, işte ben de diyorum ki siyasilerin ağızlarından 'bal” akıyor”. ”Bal akıyor” deyince, nasıl olur? biri birlerine bel altı küfür etmedikleri kalıyor dediklerinizi duyar gibiyim. Haklısınız ama benim ”Bal” dan kastım 'acı bal”. Duyduklarını ve gördüklerini Allah'ın(C.C) bahşettiği akıl ve mantığının eleğinden geçirmeksiniz bu acı balı hapır-hupur yiyenleri bal tuttu, zıvanadan çıktılar. Bilenler için ukalalık olmasın ama bilmeyenler için söylüyorum, acı balı yiyenlerde (buna halk arasında bal tutması da denir) ruhsal bozukluk olarak tanımlanan deliryum (deliriyum) belirtileri de kendisini gösterebilir. Gerek görsel ve gerekse yazılı haberlere baktığımızda toplumun bir kesiminde bu deliryum'u görmek mümkün. Nitekim küçük çocuklara cinsel saldırıda bulunanlar mı dersiniz, eşlerini ve çocuklarını öldürenler mi dersiniz, hiç yoktan -sudan bahanelerle- cinayet işleyenler mi dersiniz, hatta canı sıkıldığı için adam öldürenler mi dersiniz, bir bahane bulup öldürecek kimse bulamadıkları için kendi canına kıyanlar mı dersiniz, akla-hayale sığmayan kötülükleri icra edenler mi dersiniz hepsi var. Peki bu asil millet niye bu hale geldi diyecek olursanız cevabım şudur; Toplumu ayrıştırma-kutuplaştırma politikasıdır, yani 'acı bal”.
           Sayın okuyucular, dönelim yazımın başlığına, yani HUZURA. İnsanoğlu HUZUR arar. Aranan huzur hem iç huzurdur ve hem de dış huzurdur.
           Bilindiği gibi HUZUR gönül rahatlığı, REFAH ise bolluk-rahatlık içinde yaşama anlamındadır. İlginçtir bunlardan birisinin olmadığı zaman öteki de yok olur. Nasıl mı, bireyin huzuru yoksa toplumu da huzursuz eder (yukarıda belirttiğim olaylarda olduğu gibi), toplum huzursuz ise birey de huzursuz olur. Yani asıl olan ikisinin de var olmasıdır. Anayasamızın 103.maddesinde Cumhurbaşkanı'nın, 81.maddesinde milletvekillerinin and içme metinleri vardır. Her iki metnin içinde şu ifade geçer; Milletin HUZUR VE REFAHI…için çalışacağıma…Ne yazık ki her ikisinin sağlanması için ant içen siyasiler-özellikle hükmedenler- bırakın ikisinin de sağlanmasını, adeta ikisinin de yok edilmesi için yarış ediyorlar. Nasıl mı, güncel sorun ile izaha çalışayım; Akp Hükümeti, laikliği örseleyecek bir mevzuat değişikliğine gitmek istediğinde tepki ve eleştirileri göğüslemek için ne der? 'halk söyle istiyor”. Yüzlerce örnekten sadece dördünü ele alırsak ; Örneğin 4X4X4 olayında, müftülere resmi nikah yetkisi verilmesi olayında, küçük yaşta evlendirilen kız çocukları ile evlenenlere af çıkarılması olayında, yeni müfredat programı olayında olduğu gibi. Peki şimdi halk iki yıldır hiçbir faydası olmayan aksine zararı olan kış saati uygulamalarına dönülmesini istiyor, neden dönülmüyor? Demek ki asıl olan halkın isteği değil onların isteği. Haberlerden öğreniyoruz ki okullarda ders başı valilerin belirlediği saatlerde olacakmış. Diyelim ki bir ilde ilk ders başı saati sabah 8.30. Peki veli resmi bir kurumda çalışıyorsa onun da mesai saati 8.30 ise ne olacak. Deniliyor ki efendim amirler o velilere müsamaha (tolerans) gösterebilir. Bak bak bak, hukuk devletinde kişinin hakları amirin iki dudağı arasında. Vay anasını deme de git. Peki amir tolerans göstermez ise ne olacak. Bilmem, sizler biliyor musunuz, sanmıyorum. Bunlar sanki huzursuzluğun mucidi. Hele hele millet bu kadar kutuplaştırılmış iken amir, kimisine göre melek, kimisine göre ise zalim olabilir. Böyle amirler de var mıdır diyecek olursanız ben de derim ki 'güldürmeyin beni”.
          Sayın okuyucular HUZUR nasıl sağlanırmış gördünüz mü?!
           Ha bu arada yeri geldiği için duyduğum bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum; Kişi küçük yaşta Almanya'ya babasının yanına çalışmaya gitmiş. Soğuk demirci çırağı olarak çalışıyormuş. Sık sık tuvalete gidiyorum bahanesi ile kaytarıyormuş. Alman usta 'oğlun hırsızlık yapıyor” diye babasına şikayet etmiş. Baba 'hırsızlık” kelimesini duyunca deliye dönmüş, nasıl olur benim oğlum bunu yapmaz, ne çalmış dediğinde 'oğlun sekiz saatlik mesaisini ücreti karşılığı patrona sattı, ama o bu sekiz saatin bir kısmını tuvalet bahanesi ile çalıyor demiş. Şimdi ben de demez miyim, amirler müsamaha gösterdiğinde devletin satın aldığı mesai saatini çalan hırsız kim oluyor?
          Sayın okuyucular, masal gibi bir anekdot da denilir ki; Koyun hendekten atlarken doğal olarak aşağı bakan yani düşey olan kuyruğu yukarı kalkmış, inmiş, bunu gören keçi 'poponu gördüm, poponu gördüm” diye başlamış gülmeye, (Biliyorum bazı okuyucularım masalda geçen kelime popo değil diyeceklerdir onu ben de biliyorum ama yazım, editörün sansürüne takılmasın diye aslını değil değiştirerek kibarı olan popo kelimesini kullandım) koyun da ona, benimkini sade sen gördün, senin kuyruğun doğal olarak yukarı yönde-dikey olduğu için senin popunu herkes her zaman görüyor demiş.
          Sayın okuyucular, ben bunu sizlerle neden paylaştım, 'kendi gözündeki merteği görmeyen, elin gözünde çöp arar” ata sözünü hatırladım da onun için paylaştım. Siyasiler belki kıssadan hisse çıkarırlar umudu ile kalın sağlıcakla.
                                                                        İlhami Candemir

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Kuvvete dayanmayan adalet âciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak