Siyasi mevtalar

      Siyasi mevtalar

        Sayın okuyucular, öncelikle yeni yılınızı kutluyorum ve yeni yılın geçen yılı aratmamasını UMUT ediyorum. Hani 'umut fakirin ekmeğidir, ye Mehmet ye” denildiği gibi veya 'umudunu kaybetmiş olanın, başka kaybedecek şeyi kalmamıştır” denildiği gibi ben de 'şafaktan önce her yer karanlıktır” diyen bilgenin bu sözüne bir ilave yaparak 'mutlaka şafak sökecektir” diyerek umudumu muhafaza ediyorum. Şimdi kapıyı bu şekilde biraz araladıktan sonra gelelim 'siyasi mevta” olayına.

         Sayın okuyucular, siyasilerin söylemlerini hayretle, ibretle ve tabii ki üzülerek hep beraber izliyoruz. Burada beni daha fazla üzen olay ise o siyasilerin, affedersiniz ana-avrat dışında kalan ne kadar ağza alınmayacak, duyduğumuzda hicap duyduğumuz söylemlerini dinleyenlerin bu duruma alkışlarla cevap vermeleridir. Hatta bir siyasetçi dün bir şey söylediğinde alkışlayan, bu gün o söylediğinin tersini söylediğinde de alkışlayanları, daha da ileri gidersek, siyasetçi söyleminde büyük bir gaf yaptığında, yani çam devirdiğinde (isterse ormanı katletsin) yine alkışlayanları aklını, mantığını bağlı olduğu siyasi partiye veya siyasetçiye ipotek eden siyasi mevta olarak görüyorum. Konuyu biraz daha açalım diyorum; Örneğin şu Kudüs olayında, sayın Cumhurbaşkanımız Trump'a hitaben 'Ey Trump, sen dolarlarla devletlerin özgür iradelerini satın alacağını mı sanıyorsun” dediğinde ben de çok güzel ama siz de seçim arifelerinde halka bedava kömür, gıda maddesi, çamaşır makinesi, buz dolabı vermiyor musunuz diyebiliyorsam veya Sayın Kemal Kılıçtaroğlu eline tutuşturulan dekontları Meclis kürsüsünden sallarken alkışlamayıp, o dekontların müstenitleri iktidarın elinde, sahte derlerse onun sahte olmadığını kanıtlayamazsın, girme bu bataklığa, siz her gün ve her saat AKP iktidarının Cumhuriyet döneminden kalan ne varsa sattıklarını bir bir halka anlat, diyebiliyorsam, veya sayın Devlet Bahçeli'ye 'bu iktidarın eleştirecek hiçbir tasarrufu yok mudur” diye sorabiliyorsam, işte o zaman aklımı-mantığımı ipotek etmediğimi söyleyebiliyorum.

         Sayın okuyucular, Ankara Piyade Yedek Subay Okulu öğrencileri olan bizler 27 Mayıs 1960 askeri darbesinde- bir gün önce asteğmen rütbesini takmış olarak- okul komutanı tarafından şifahi olarak verilen emir gereği çok yakınımızda olan Kara Harp Okulu'na, tüfeklerimizi ellerimize alarak mermilerini de ceplerimize koyarak koşar adımlarla darbecilerin yanında görev aldık. Ne yaptık, nöbet tuttuk. Eğer darbeciler başarısız olsa idi şimdiki uygulamalara bakarak söylüyorum vay halimize. Peki 'düğün değil bayram değil eniştem beni neden öptü” misali ben bunu niye yazdım. Anlatmaya çalışayım; Hani şu 696 sayılı KHK ile 'terör suçlularına” pardon sanıklarına, (neden 'terör suçlularına” dedim” iktidar tarafından öyle deniliyor da ben de ironi yaparak öyle yazdım) tek tip elbise giydirilecekmiş. Bu 696 sayılı KHK bu milletin başına daha neler giydirdi neler. Neyse geçelim, dönelim asıl konuya; Bu günlerde, iradesi dışında telefonuna Fetö'cüler tarafından Baylook yüklenen 11.000 kişinin masum oldukları ve tutuklularsa tahliye edilmeleri konusu gündeme bomba gibi oturdu. Peki ben şimdi demez miyim; Tek tip elbise daha önce yürürlüğe girmiş ve şimdi masum oldukları söylenen o sanıklara tek tip elbise giydirilerek mahkemelere çıkarılmış olsalardı, tahliye ve beraat edildiklerinde AİHM'de açacakları manevi tazminat davaları bu devlete daha doğrusu bu millete ne kadar mali yük getirecek ti bunu düşünen var mı acaba. Bir şeyi yaparken ilerisini-gerisini düşünmek, hele hele bunu yapanlar devleti yönetenler ise çok çok önemlidir.

       Sayın okuyucular, yeni yılınızı tekraren kutlarım.

       Hoşça kalın.

                                                   İlhami Candemir