Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Tren yolculuğu 

Konuk Yazar

    20 Ocak 2018

           Tren yolculuğu 
             Sayın okuyucular, bugün canım siyasi içerikli yazı yazmak istemedi. Zaten sen ne yazarsan yaz, ne söylersen söyle yine de imam bildiğini okuduğu gibi okuyuculardan da olumlu veya olumsuz yönde hiçbir yorum gelmiyor, sanki hipnozla uyutulmuşlar. Bu nedenle Laf olsun torba dolsun misali sizlerle yaşam hususunda biraz sohbet etmek istiyorum. Hani "Neden saçların beyazlanmış arkadaş" şarkı sözündeki "Allah'ım bu dünyaya ben niye geldim" dizesi var ya işte o dize beni çok etkilemiştir. (Yaş günlerinde "iyi ki doğdun" ifadesini içtenlikle kullananlara saygım mahfuzdur ama, dikkat edilirse o kutlamalarda doğum günü kutlanan kişi "iyi ki doğdum" demiyor onu başkaları söylüyor). Bu nedenle "Allah'ım bu dünyaya ben niye geldim" dizesini çoğu kez tekrarlarım. İşte biraz da felsefi ve duygusallık içeren bu yazıyı o dizeden esinlenerek yazıyorum.

             Sayın okuyucular, bir kaç gün önce İzzet Baysal Caddesi'ne indim. Hava güzel, cadde kalabalık, cıvıl cıvıl, insanlar bir oraya bir buraya koşuşturuyorlar, genç kız ve genç erkekler muhabbet kuşları gibi banklara oturmuşlar gözleri ile konuşuyorlar sanki. Ben de boş bir banka oturdum, gelene-geçene bakıyorum. Allah rızası için bir tanıdık çıksa ya. Yok. Nasıl olsun, yaşıtlarımın çoğu vefasız çıktılar, valizlerini alıp tanrının takdir ve tayin ettiği ömür sermayesini tüketerek ebediyete intikal ettiler. Kendi kendime, vay anasını yahu bizim kuşaktan kimse kalmamış derken uzaktan ak saçlı, bastonlu bir piri fani göründü. Hah, işte bu benim emsal dedim,yaklaştıkça dikkatli dikkatli baktım, tanır gibi oldum, yanıma geldiğinde o da bana baktı, selam verdi, yanıma oturdu ve hemen "arkadaş ben seni tanır gibi oluyorum, sen kimsin" diye sordu. Ben sesinden tanıdım, "La Kemal sen beni tanımadın mı" diye sert çıktım. (La hecesi maymuncuk gibidir, muhatabına göre anlam taşır, yerine göre samimiyet ifade eder, yerine göre hakaret ifade eder. İşte ben de arkadaşıma "la" derken tabii ki samimiyet ifadesi olarak kullandım. Bu hece özellikle kırsal kesimde dil alışkanlığı olarak arkadaşlar arasında çok kullanılır, la Ahmet, la Mehmet gibi. Neyse galiba af edildim)). Ben öyle söyleyince o da beni tanıdı; Başladık oradan-buradan sohbete. Eşini kaybetmiş, evlenmemiş, -gerçi onun da benim gibi evlenecek hali kalmamış ya - çocukları bakıyormuş, romatizmalarından, tansiyonundan şikayetçi. Tabi ben de kendisine "ben de senin bölüktenim, ben de eşimi kaybettim" dedim. O bana baktı, ben ona baktım, ileri yaşın getirdiği duygusallık ve çaresizlikten olacak ki gözlerimiz doldu. Sonra hayat trenine beraber binip de trenden birer birer inen arkadaşlarımızı yad etmeye başladık. Say say bitiremedik. Sonra kalktık, lokantaya gittik. Sohbetimize orada da devam ettik. Gençler nasıl gelecekten bahsederlerse biz de hep geçmişten söz ettik. Sonra Kemal'e dönerek ya arkadaş hani bir şarkının içinde 'gitmek mi zor gelmek mi zor' dizesi vardı ya, işte ben de kendi kendime o dizeden esinlenerek diyorum ki "kalmak mı zor, gitmek mi zor" dedim. Vallahi duymadı, yüzüme aval aval baktı. Galiba benim gibi kulakları az duyuyor diyerek tekraren, yahu Kemal hem ev hem dünya yalnızlığı bir taraftan, yaşlılığın getirdiği sağlık sorunları bir taraftan bu koşullarda yaşamak çok zor, ama öteki tarafta bizleri neler bekliyor bilmiyoruz bu nedenle "kalmak mı zor gitmek mi zor" diyorum dedim, bu defa duydu, o da bana ne yapalım "dünyaya geldik bi kere" derler ya, geldik bi kere dedi. Sonra tekrar görüşürüz umudu ile helallaşıp ayrıldık. Ben ondan ayrıldıktan sonra kendi kendime düşündüm; "seksen bir yılın ağırlığı taşınabilecek gibi değil ama geldi başa. Her mevsimin bir başka güzelliği olduğu gibi her yaşın da bir başka güzelliği vardır derler ya (nasıl bir güzellikse) ben de öyle diyerek yani bardağın dolu tarafını görerek evimin yolunu tuttum.

            Sayın okuyucular, yaşlılıktan söz ederken başımdan geçen bir olayı bir-iki cümle ile-yazı uzun olursa patronun suratı hemen asılıyor- sizlerle paylaşmak istiyorum; Bankada bir işim vardı, görevli bayan işlemlerimi yaparken yaşımı sordu, "gördüğün gibi ihtiyarım, yaşım seksen (ki şimdi seksen bir) deyince estağfurullah demez mi. Ben de kendisine "kızım estağfurullah deme, herkes benim yaşıma gelemiyor, ben bununla şükrediyorum ve gurur duyuyorum, inşallah sen de sağlıklı bir şekilde bu yaşlara gelirsin" deyince çok mahcup oldu, özür diledi. Bunu neden söylüyorum, ihtiyarlık toplumda "yaşı yetmiş işi bitmiş" misali insanı küçülten bir durummuş gibi algılanıyor. Oysa ki öteki dünyadaki rütbelerimiz ne olur bilinmez ama uzun ömür tanrının bu dünya için bahşettiği mareşallık rütbesidir, bu böyle biline der, herkese o rütbenin nasip olması dileği ile hoşça kalın diyorum.

                                                               İlhami Candemir

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak