Halk BolununSesi'ne güveniyor. Okunuyorsak sebebi budur

Yalçın.. Refik Bey.. Çocuk olmak..   

Erdoğan Mühürcüoğlu

Yalçın.. Refik Bey.. Çocuk olmak..   
    28 Ocak 2021

     

         YALÇIN.. REFİK BEY.. ÇOCUK OLMAK..

          Yeri geldi üzüldük, yeri geldi sevindik, acısıyla tatlısıyla koca bir yılı daha geride bıraktık.. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da yine dilekler diledik, isteklerde bulunduk, beklentiler içine girdik..

    * * *

         Geçtiğimiz yıl da; ''Bolluk bereket olsun'' demiştik, ''zenginlik alsın başını gitsin, kimse dostlarının, arkadaşlarının, sevdiklerinin, cenazesine katılmak zorunda kalmasın..''

    * * *

          Dedik ama her zamankinken daha sık toplandık cami avlularında.. Sonra, hastamızı ziyaret edemediğimiz, bir dostun tabutuna omuz verip, mezarına iki kürek toprak atamadığımız günlere geldik..

    * * *

          Bu günler de geçecek elbet.. Tarih boyunca karşılaştığı bütün felaketleri atlatmayı başarabilmiş insanoğlu.. Birinci Dünya Savaşı’nı bitirecek kadar büyük bir salgını; 50 milyon kişinin öldüğü İspanyol gribini atlatmış..

    * * *

          Macaristan'da 20 yaşındayken İspanyol Gribi'nden ölen Ahmet Hilmi Bey'i okumuştum.. Salih Zeki Kutucuoğlu'nun eşinin dayısını.. Eğer İspanyol gribinden ölmeseymiş Türkiye'nin ilk Ziraat Mühendisi olacakmış.. Konumuzla pek ilgisi yok ama, karpuz ve ıspanak tohumlarını ilk o getirmiş Bolu'ya..

    * * *

         YALÇIN..

         Bizim kuşak yine hareketlendi.. Yine giden gidene bizim kuşaktan.. 60 lı 70 li yıllardaki pırıltılı halleriyle hatırladığımız dostlarımız.. Uzanıp tutamadığımız, yardım edemediğimiz arkadaşlarımız.. Hüseyin Aköğretmen, Cemil Kocagözoğlu, Mehmet Özay, Sami Türksever, Sudi Tukel..

    * * *

          Ve Yalçın.. Vefatını Instagram'dan öğrendiğim arkadaşım.. Sekiz ay olmuş gideli.. Nasıl üzüldüm.. Girdiğim bir iddiayı kaybetmemem için Cahit Sinan'ın Hacettepe formasıyla çekilmiş fotoğrafını göndermişti Ağrı'ya.. İnsanın bir arkadaşı ölünce kendinden de bir parça ölür derler.. Ölüyormuş gerçekten..

    * * *

         TAVAN ARASI..

         Şehir Sinemasını konuşmuştuk en son.. Balkondan sigara içmek için çıktığımız tavan arasını.. Ayak hizamızdaki pencereden aşağıdaki yazıhaneleri, yolcu alan, yolcu indiren otobüsleri seyrettiğimiz.. ''Sağ yap gel, topla gel'' şeklinde komutlarla otobüslere manevra yaptıran Bursalı'yı.. Kalkış anında sigarasını atıp ayağıyla söndüren ve hareket halindeki otobüse ''devam eeet! diyerek son anda atlayan muavinleri..

    * * *

         Emniyet Kıraathanesini.. Pencere kenarında tek başına oturan, bir kibrit kutusunu tavla zarı gibi yuvarlayarak vakit geçiren Nezihi Başçavuş'u.. Masanın altında tabanca kılıfı bulan polisin kimseyi dışarı salmadığı günü.. Tabancanın kendisi bulununcaya kadar içerde mahsur kaldığımız..

    * * *

           ''Mor Defter'' adlı filmin afişlerini dağıttık diye Karakola çekildiğimiz gün vardı bir de.. Deli Kadir'in kullandığı polis cip'i önümüzde durunca; "işte şimdi boku yedik'' dediğimiz gündü..

    * * *

          Karakolda ''Önce o eli bi çıkar bakalım cebinden! diye azarlayan polis.. ''Bak hiç duyuyor mu! Oğlum çıkarsana elini cebinden'' diye bağıran; ''Kime söylüyorum lan ben! diye hiddetlenen..

    * * *

          FAHRİ BEY..

          Allah'tan Fahri Bey vardı da paçayı kurtardık.. Zamanın Sivil Savunma Müdürü.. Arka sokaktan komşumuz.. Hürriyet Caddesi'nde işe gidip gelirken görürdük onu.. Baston yutmuş gibi dimdik ve uygun adımla yürürken.. Yarbay emeklisiydi.. ''O rütbede öyle oluyor galiba'' diyorduk.. Belediye Reisi İsmail Özer Bey'de öyle yürüyordu..

    * * *

            Bir yangın gecesi vardı mahallede yaşanan.. Fahri beyin alevlerin arasından can havliyle kendini sokağa attığı gece.. Üzerinde ceket, gömlek, kravat ve fötr şapka.. Pantolon yok.. Sadece iç donu var.. Allahtan o var.. O da olmasa ikinci bir ''Heykel Remzi Vakası'' yaşanacak Mürtezaoğlu sokakta..

    * * *

           Ve çocuklar vardı.. Yangın yerini festivale çeviren çocuklar.. Bir o yana bir bu yana çığlık çığlığa koşuşan.. Şehirleri çocuklar büyütürmüş derler.. Ne kadar çok çocuk varsa sokaklarında; o kadar çabuk büyürmüş şehirler..

    * * *

          REFİK BEY'İN EVİ..

           Pandemiden dolayı sokağa çıkamıyoruz ya, iki gündür Refik Firaki'yi konuşuyoruz komşumla.. Onun 1931 seçimlerinde ülke gündemine oturan seçim beyannamesini.. İstanbul'dan Bolu Pazarı'na hamal getireceği, halkın kara lastik giymesine izin vermeyeceği, mecliste sadece 4 Doktor bırakıp diğerlerini başka yerlerde görevlendireceği gibi vaatlerini..

    * * *

           Ortalık biraz düzelsin, ilk işimiz onun Gölyüzü'ndeki evini bulmak olacak.. ''Ben biliyorum evi'' diyor arkadaş.. ''Benim mahallem orası'' diyor.. ''Kani'nin Fırınından aşağı doğru inecez, Camiyi geçecez, Hayrattan sağa dönüp 5 ev sayacaz.. ''Bir- iki- üç- dört- beş.. Beşinci ev Deli Refik'in evi.. Bahçesinde geyik beslediği ev.. Geyik ölünce kurutup sergilediği..

    * * *

           Olur da kafamız karışırsa, ''İsmail Hakkı Dolmayı Gaptı Bey'in evini soracaz birine.. Ya da Nalbant Hasan Efendi'nin evini.. Nalbant Hasan Efendi'nin evi, Refik Firaki'nin evinin karşısında çünkü.. Kendisi Bolu Gençlik'te oynayan ''Kötü Kenan'ın da babası oluyor bu arada..

    * * *

          Refik Firaki'yi ararken belki Türkan Saylan'ın evine bile rastlayabilirmişiz.. Türkan Saylan'a şaşırmadım.. Çocukluk yıllarını anlattığı bir kitapta, Bolu'da, gelincik çiçeklerinden yaptığı oyuncakları anlatıyordu.. Kibrit kutusundan telefon, çalı çırpıdan bakkal dükkanı, kiremit tozundan kırmızı biber..

    * * *

           Kardeşini komşu teyzelerden öğrendiği ninnilerle uyuttuğu da vardı anlattıklarının arasında.. Ve çocukluk anılarının olmazsa olmazı, Mahalle Bakkalı.. Gidip gidip para vermeden bir şeyler almak istedikleri dükkan..

    * * *

           ÇOCUK OLMAK..

           Çocuk olmak böyle bir şey.. Hıncal Uluç'un köşe yazısında vardı.. ''Bayram sabahı el öpme parasını alır almaz bakkala koşup, bir minik çikolata alırdım'' diyordu o da.. ''Gider onu bir köşede yer, sonra paramı geri isterdim.. Verirdi bakkal amca.. Sonra canım gene çikolata çekerdi.. Gider alırdım.. Yiyip bitirdikten sonra gene paramı geri isterdim.. Sonra gene.. Gene.. Param hiç bitmezdi.. O zamanlar bakkalların veresiye defterleri olduğunu bilmiyordum..''

    * * *

           Neyse.. Yine çok uzattık galiba.. En iyisi ''Bugünlük de bu kadar, hoşça kalın'' diyerek bitirmek. Aslında 'Orgcu Cengiz' ile Cem Karaca'nın Bolu Lisesi Radyosu'ndaki söyleşisini yazacaktık.. Halit Deringör'ün kitabından da bahsedecektik güya.. Olaylı geçen bir maçtan sonra, tarafları barıştırmak isteyen Bolu Valisinin organize ettiği ve Fenerbahçeli Halit Deringör'ün Düzce Gençlik formasıyla sahaya çıktığı Bolu maçından.. Orman Okulu'ndan başlayıp Belediye meydanına kadar uzanan kavgaların yaşandığı günden.. Kavga ama ne kavga.. 2 kişi ile başlayan giderek 50 kişiye kadar çıkan..

    * * *

          Neyse.. Yine Bolu'yla başlayıp Bolu'yla biten bir yazı oldu.. Göç eden bir kuşu yakalayıp kafese kapatırsan, kafesi ne tarafa çevirirsen çevir; kuşun kafası göç ettiği yöne dönermiş.. Bizim ki de o hesap.. Ya da ''Leyleğin ömrü laklakla geçer'' hesabı.. Şarkıdaki gibi;

    *

          Seyret perişan halimi bende akşam olmakta

          Dostlar seyrelmiş beyhude lafla vakit dolmakta..

    *

          Hoşça kalın..

          Erdoğan Mühürcüoğlu.. 28 Ocak 2021

    • Taner Başer30 Ocak 2021 . 11:56

      Erdoğan bey ,Bolu'nun geçen zamanda yaşanmışlarını kaleme alıp yazıya döktüğünüzde o yılları yaşıyormuşuz gibi oluyor .Arkadaşlar arasında konuştuğumuzda hepimiz aynı duygularda birleşiyoruz .Elinize sağlık.Kalın sağlıcakla.

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak Düzce Çiçekçi