BolununSesi; Halkın Gazetesi

Tavuk Emin.. Suzafon.. Yatır.. 

Erdoğan Mühürcüoğlu

Tavuk Emin.. Suzafon.. Yatır.. 
    13 Kasım 2022

          TAVUK EMİN.. SUZAFON.. YATIR..

          Eskiden yalnızlıktan korkardık, bugünse yalnız kalamamaktan.. Herkesin elinde tablet, telefon, laptop.. Kaçış yok..

    * * *

          Kaçamadık nitekim.. 1964 yılında Şehir Sinemasının arkasındaki yazıhaneden iki otobüsle çıktıkları Antalya gezisini anlatıyor arkadaş.. Yolda kaza yapan otobüsü, arkadan gelen ikinci otobüsün kara saplandığını.. "İkinci otobüsün haberi gelince şafak attı bizde" diyor.. "Muzaffer Işın, Turgut Hitit, Foto Tevfik otobüsü aramaya çıktılar.. Bizdeki şansa bak! diyoruz, ''kırk yılda bir tatile çıkalım dedik, başımıza gelmeyen kalmadı.."

    * * *

          Daha önce Tingilli Uygur'dan defalarca dinlediğim bir gezi hikayesi bu.. İçinde Kemal Çevik, Çetin Tosun, Adnan Çıracı, Uygur Dinçel ve Enis Orhuner'in de olduğu bir gezi hikayesi.. O gun iş makinasıyla gelip kendilerini uçurumun kenarından çıkaran genç Subay ve onunla Kapalı Spor salonunda karşılaşmaları bile vardı Uygurdan dinlediğimiz.. Takımıyla Basketbol turnuvasına gelen ve tribünde gördüğü ''Gezi mağdurlarına el sallayan..

    * * *

          Bolu'daki kıraathaneleri soruyorum konu değişsin diye.. Bizim kuşağın sokak ve kahve kültürü edindiği yerleri..Tos Ahmet'in kahvesini, Demokrat kahveyi, Emniyet kıraathanesini..

    * * *

          Giderek Eczacı Hilmi Bey'le Muzaffer Hanım'ın Halkevi'nde yapılan düğününe evriliyor sohbet.. Bizim mahallenin tam kadro katıldığı düğüne.. ''Halkevi Orkestrasının çaldığı parçalarla coşmuş sizinkiler'' diyor.. ''Hele Hayrat sokağından Kamber Enişte.. Belinde kargaları korkutmak için taşıdığı mantar tabancası ile dönü dönüveriyormuş Halkevinin ortasında..'' Hadi ya! diyorum ilk defa duyuyormuş gibi.. ''Ciddi olamazsın !''

    * * *

          ORKESTRA..

          Bolu'da buna benzer sahnelerin yaşandığı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konseri vardı bir de.. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının 1963 yılında Prof. Lessing yönetiminde İnkilap Okulunda verdiği konser.. Bize ''Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi'' tadında hayal kırıklığı yaşatan..

    * * *

          Müsamere Salonunu dolduranlar daha konserin başında Beethoven'in keman konçertosu ile şoke olmuslardı o gün.. Konserin sonunda ''O kadar bekledik, bir kaç tane de türkü çalşaydınız'' diye sitem edenler olmuştu.. ''Belki hareketli bir parçadır diye 'Figaro'nun düğünü'nü bekledik, o da fos çıktı'' diye bozuk atanlar..

    * * *

          O gün zeybek elbiselerini boşuna mı giymişti Meyhaneci Çavuş? Kırmızı şeritli madalyasını boşuna mı takmıştı Kamber Enişte.. Ya mahalleli? O kadar yolu haybeye mi tepmişti mahalleli? Teppetçiler, Esetbeyler, Alaboyunlar, Mehmetali Hocalar..? Başında ters çevirdiği şapkasıyla Maharem Ağa? Seyyar Berber.. Çıkmaz sokaktan..

    * * *

           Ben o konser için neden İnkilap okulunun seçildiğini hala anlayabilmiş değilim.. Tarihi bir mahalledir, doğru, şehrin güzel bir köşesidir, amenna.. Ama şehre uzak ve salonu da oldukça küçüktür.. Bir Konser için uygun değildir..

    * * *

           KİLİSE..

           Geçmişte 2 tane kilise varmış o mahallede.. İkisini de yıkmış ama birkaç parça eşyasını olsun saklamayı akıl edememişiz.. Bir Şamdan, bir Haç, bir Vaftiz Kurnası.. Sadece Selahattin İkiz'in muhafaza ettiği ''Vuslat Hanım'' fotoğrafı kalmış o günlerden.. Bir de benim bugün rastlayıp paylaştığım iki fotoğraf..

    * * *

           Biz biraz korkardık o mahalleden nedense.. ''Pek tekin yerler değil'' diye duyardık oraları.. Aktaş'taki Gamalı Dayı'nın evi bile tekin değildi bize göre.. Uygur Dinçel'in dayısının evi.. Nazile Teyze'nin oğlu Selahattin çok içtiği zamanlar, mahalledeki yatır gelir, Selahattin'in ümüğünü sıkar, yatağında hopur hopur hoplatırmış..

    * * *

           Bizim Semerkant'taki evin bahçesinde de vardı gerçi bir yatır.. Sürekli olay çıkartan 'huysuz' biriydi o mübarek de.. Olur olmaz zamanlarda ortaya çıkar yapmadığını bırakmazdı mahalleliye.. Yanında ağlayan bir çocukla bizim evin bahçesinde gördüğünü iddia edenler oldu.. Mahallede çıkan bir yangında, gece yarısı evin odalarında dolaşıp yangını haber verdiği, evin küçük çocukları Vahit, Mehmet ve İsmail Abi'yi ellerinden tutup yangından çıkardığı rivayetleri..

    * * *

          DELİ POSTACI..

           Küçük bir Fransız kasabası ve o Kasabaya gelen panayırcıların konu edildiği filmi bir kez daha izledim geçen akşam.. Dönme dolap, uçan sandalye, atlı Karınca gibi malzemelerle kasabaya gelen panayırcıların maceraları anlatılıyordu.. Bir de Deli Postacı François ile kasabanın derme-çatma bandosu vardı filmi eğlenceli kılan..

    * * *

           Bizim Belediye Bandosunu görür gibi oldum yeniden izlerken.. Zabıta amiri Aperis'i, Zabıta Nurettin Gülderen'i, Salih Birbilen'i, Ayakkabıcı Kemal Yüzen'i, Matbaacı Nizam'ı, Tahsildar Pire Mehmet'i.. Çatlayan nefeslilerle 'cart, cart, cart! sesler çıkararak Belediyeden Anıt Park'a doğru ilerleyen Bandoyu..

    * * *

          Trombon Klarnet, Davul ve Zil çalanların yanında, bir de Suzafon çalan varmış o bandoda.. İsmini ilk kez duydugum Suzafon'u yanlış olmasın diye bir kaç yere baktıktan sonra yazdım buraya.. ''Dot dot dot ! diye sesler çıkaran üflemeli bir çalgıymış Suzafon..

    * * *

           Bir bandoya zor anlar yaşatan en önemli şey inatçı bir sineğin bandoya "musallat olmasıymış.. Bu film vesilesiyle onu da öğrendik hamdolsun..! Klarnetçinin burnuna konan, oradan kalkıp saksafoncunun ağzının kenarına, oradan da trampetçinin göz kapağına konan.. Bandoya musallat olan sinekle ilgili bir film bile varmış sinema tarihinde..

    * * *

            Filmdeki Deli postacı karakteri bizim ''Dostlar Kıraathanesi'ni ve o Kıraathaneye takılan, Cıba Dayı'ı hatırlattı izlerken.. Cıba Dayı'nın Postacı ''Tavuk Emin'e takılmalarını, ''az yakıyor'' diye direksiyona yan oturarak kullandığı yeşil Reno'yu.. Bir de Akpınar'dan Deli Bahattin'i.. İstanbul'dan çektiği telgraf kendisi Bolu'ya döndükten sonra gelince çok sinirlenen, kamyon direksiyonu taktığı bisikletiyle postacıyı sokak sokak kovalayan..

    * * *

           Neyse ''kendinize iyi bakın'' diyerek bitirelim bu yazıyı da.. Hiç bir şeyi kendinize dert etmeyin diyerek.. Ne yaşarsak yaşayalım, bir gün gelecek ve zaten her şey fotoğraflarda kalacak..

    * * *

            (Akıl verene bak, diyor hanım ''Ona buna akıl verinceye kadar önce sen kendine bak!) Hah haaayt..!
            Hoşça kalın..
           Erdoğan MÜHÜRCÜOĞLU.. 13.11.2022

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak