BolununSesi; Halkın Gazetesi

Mektup.. Sürgün.. Saffet.. Garip Kardeşler..

Erdoğan Mühürcüoğlu

Mektup.. Sürgün.. Saffet.. Garip Kardeşler..
    6 Şubat 2019

          Mektup.. Sürgün.. Saffet.. Garip Kardeşler..

           Oğuz Atay; ''Ben vedaları sevmem albayım'' diyordu ''Tutunamayanlar'' adlı kitabında, ''Hiç gitmesin insanlar.. Hele gelmemek üzere giderlerse çok üzülürüm sayın albayım.. Ölse, öldü dersin ama ölmez onlar.. Ölmesinler de.. Ölürlerse bir kere daha üzülürüm albayım..''

    * * *

           Yeni yıl bize yaramadı..! Önce Süheyla teyzeyi kaybettik Bahçelievler Mahallesi’nden, ardından da annemi.. Babam da 1986’nın ilk günlerinde ayrılmıştı aramızdan.. Dünyaya gelenin ölmesi gerektiği gerçeği var bunu biliyoruz.. Hepimiz bir gün ölümle yüzleşeceğiz bunu da biliyoruz.. Ama yine de insan ne kendine ne de sevdiklerine konduramıyor ölümü..

    * * *

           Babamın 1940’larda anneme gönderdiği mektuplar vardı hani.. Birini geçenlerde paylaşmıştım hatırlarsınız.. Hani "Eşref'i gördüm" diyordu babam o mektupta, "Bolu'dan ayrıldığım gündü, Hendek'te iki Jandarma ile bizim posta arabasına bindirdiler Eşref'i'' diyordu..

    * * *

           Şimdi önümde bir mektubu daha var babamın.. Vakıflar idaresi antetli kağıda daktilo ile yazılmış bir mektup.. Aslında bu mektubu da paylaşacaktım bugün.. Hanımın ''etik değil'i ile vazgeçer gibi oldum.. Nasıl olsa çekineceğim kimse kalmadı diye düşünmüştüm.. Ne babam, ne de onun işten geleceğine yakın ruj sürüp kapıda bekleyen annem..

    *

           Elif gibi yalnızım..

          Ne esrem var ne ötrem..

          Ne beni durduran bir cezmim,

          Ne bana ben katan bir şeddem..

    *

            SÜRGÜN..

            Babam ''sürgün'' oldu diye havalara uçmuştuk.. Haritada ''Sürgün''ün yerini bulmaya çalışmıştık heyecanla.. Çocuğuz ya, anlamıyoruz.. Meğer Seben'e şutlamışlar bizi.. Eşyalar toplanıyor, sandalyeler üst üste konup bağlanıyor, yatak yorgan denk yapılıyordu.. Ertesi gün üstü çadırla örtülü bir kamyon kasasındaydık Seben yolcuları olarak..

    * * *

           Çantıklı pideli pazar kahvaltıları, pazar yıkanmaları, kış vakti salonda kurutulmaya çalışılan çamaşırlar.. Seben günleri.. Düşünüyorum da; ne günler geçirmişiz Seben'de.. Ne geceler, ne gündüzler? Elektriksiz evler.. Cırcır böcekleri, kuş sesleri arasında bahçeler.. Ve akşamlar.. ''Yine bir sızı var içimde'' şarkısının evde koro halinde söylendiği akşamlar..

    *

          Yine bir sızı var içimde akşam oldu diye

          Gözüm acıyor, ağlarım hala bilmem niye..

    *

           Anadolu'nun ücra bir köşesinde memur olmak.. Eski Türk romanlarının vazgeçilmez teması.. Esnaf Lokantasında tek başına yemek yemek.. Bitişik kahvede okey taşı şakırtıları arasında gün boyu oturmak.. Radyo yok, televizyon yok.. Elektrik zaten yok..

    * * *

          Vasfi Avlacıoğlu'nun ilk görev yeri de Sebenmiş.. Onun 'Pompala Vasfi' lakabı Seben'de bulunduğu yıllardan kalmaymış.. Akşamları kağıt oynadıkları lokalde lüks'ün ışığı azaldıkça, 'pompala Vasfi ! diyormuş Vasfi abiye arkadaşları.. Çok manidar bir lakap.. Ne zaman Vasfi abiye teknik elamanlar derneğinde rastlasam Behçet Nacar'ın ''Parçala Behçet'' filmi gelirdi aklıma.. Ve onun Kuleli Askeri Lisesi'nde Aziz Nesin'le aynı sırayı paylaştıkları, Vasfi abiye piyangodan çıkan 125 lira ile okulu asıp alemlere akmaları..

    * * *

          SAFFET ABİM....

          Biraz dertleştik Saffet Abimle.. Ortaokulu ve Liseyi Bolu'da okumuş Saffet Abim.. ''O zaman ortaokul ve lise bir aradaydı'' diyor.. ''Babam memurdu Bolu'da.. Gidip okulu gördüm.. Hiç değişmemiş.. Sınıfıma da girdim.. O da aynı.. Bir tek radyo yayını yapılan odayı bulamadım.. Tabi o günlere geri döndüm hüzünle.. Çok sıkıntılı günlerdi.. Parasız günlerimizdi.. Memur maaşıyla geçinmek zordu..''

    * * *

           ''Tarih dersimize Cemal Bey gelirdi.. Sevdiğim bir edebiyat hocamız vardı, Halim Yağcıoğlu.. Sonraları Fatma Teymuroğlu geldi.. Hasan Özer bey vardı, 'Moment Hasan' derdik.. Niye öyle derdik, onu da bilmiyorum.. Sonra gözünde ince tel gözlükleri ile hatırladığım tarihçi Cemal Bey..''

    * * *.

          ''1962 yılında Erkek Öğretmen Okulu müdürü Osman Kırbaş'ın kurduğu orkestra ile fırtına gibi esiyorduk şehirde'' Bolu Lisesi’nden bir tek ben vardım aralarında.. Haydarlar henüz yok o zamanlar, Tevfikler, Cengizler falan da yok..''

    * * *

          ''En son altı yıl önce gittim Bolu'ya.. Bir zamanlar girip çıktığım evler ne kadar küçükmüş meğer.. Sokaklar daracık, bakkala giden yol iki adımlık mesafede.. Akpınar'ın o çık çık bitmeyen merdivenleri de öyle.. Keyfler bayırından ellerimize çorapları geçirip leğenlerle, tepsilerle Bazen Talaşçı Ahmet'in merdiveniyle kayak yapmaya çıktığımız.. Baktım da; ''Perili'' diye yanından geçmeye korktuğum hayrat bile şimdi benim boyumda..''

    * * *

          1915 de 3 bisiklet vardı şehirde'' demişim bir yazımda.. ''Bizim zamanımızda çok vardı sanki'' diyor.. Çoğumuz bisiklete binmeyi Karaçayır’da Hayriyanım teyzenin, kiralık bisikletlerinde öğrendik..''

    * * *

           Bisikletlerde plaka, ehliyet, ruhsat mecburiyetinin olduğu yılları anlatıyor Saffet Abim.. Bizim de şahidi olduğumuz yılları.. Sadece bisikletlerde değil faytonlarda, at arabalarında bile vardı o mecburiyet.. Sultan hamamının önünde arabacı esnafıyla zabıtaların plaka yüzünden birbirine girdiklerini hatırlarım.. Kafaya bakar mısınız? Sanki Ahmet Çakıcı faytonuyla ''drift'' yapacak Belediyenin önünde, sanki Kocabıyık Rıza Çavuş at arabasıyla patinaj çekecek, Bedri Karaüzüm abi araçlara makas atacak talaş çitiyle.''.

    * * *

          Sultan Hamamı’nın önünden Emin Kıbrısçıklı'nın dükkanına çıkan sokağın başındaydı orası.. Her gün önünden geçtiğimiz bol sinekli, ahır kokulu yer.. Eşeklerle köylerden odun getiren köylüler, boyunlarında yem torbaları asılı arka arkaya sıralanmış arabalar, bacaklarını iki yana açıp, şarıl şarıl işeyen beygirler..

    * * *

          GARİP KARDEŞLER..

          ''Duymadım'' diyorum.. ''Olmadı işte'' diyor, ''duyacaktın afedersin.. Panayırda motosiklet gösterisi yapıyordu adamlar, nasıl duymazsın! ''Vallaha duymadım.. Karadenizli Özkan kardeşleri duydum, ama Garip Kardeşleri duymadım..

    * * *

           Sümer Mahallesi sakinlerindenmiş Garip Kardeşler.. Hacı Yunis Bayram ve abisi İdris Bayrammış.. Yüzlerini bayrakla kapatır öyle bir dönerlermiş ki motosikletle; aklım durur götüm tavana vururmuş..

    * * *

           Deli işi..! Gerçekten de başarılı olmak için biraz deli olmak lazım galiba.. Peyami Safa da ''Delilik iyidir'' diyordu bir kitabında.. ''Kötü olan aptallık.. Delilik var olan bir zekanın yok oluşudur, aptallık, var olmayan bir zekanın var olmamaya devam edişi.. Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı.."

             Hoşça kalın..

                                                        Erdoğan Mühürcüoğlu (06.02.2019)

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak