BolununSesi; Halkın Gazetesi

Kemal Hoca.. Alpağutlu İzzet.. Edibe Kutucuoğlu..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    2 Haziran 2014


          Dostoyevski gerçek yaşamında idam cezasına çarptırılmış ya hani; 'Budala' adlı romanını okuduysanız orada kendisi ve arkadaşlarının idama götürülüş biçimini ve idam edilecekleri meydanda yaşadıklarını anlatıyor.. 'Prens Mişkin' rolüne bürünerek yapıyor bunu, onun ağzından anlatıyor..
    ***
          'İdamına hiç değilse bir hafta kadar bir zaman olduğunu sanıyordu.. Bazı evrakların imzadan gelmesinin bir haftayı bulabileceğini yani. Ama ne olduysa, işlemler hızla tamamlanıverdi.. Bir görevli, hücresine girip, usulca omzuna dokunduğunda uyandı, doğruldu, gözlerini kısarak "Ne var, ne oluyor?" diye sordu. "Saat onda idam edileceksiniz!" dediler.. Çok şaşırdı.. Uyku sersemliğiyle, yanlışlık var bu işte! diye söylendi; 'imzaya giden evrak bir haftadan önce gelemez.. saçmalıyordu..'
    ***
          'Bir arabaya bindirilip götürülürken çok vakti olduğunu düşünüyordu; en az üç sokak daha yaşayacağım; şu sokağı da geçtikten sonra, dar bir sokak gelecek, onun da arkasında sağ kolda ekmekçi olan sokak.. Ekmekçiye kadar.! ohoooo! daha dünya kadar vaktim var.. Arabadan indirilip merdivenlerin başına getirildiğinde ise yüzü kâğıt gibi bembeyaz oldu.. Midesi bulanıyor, papazın uzattığı haçı hızla öpmeye çalışıyordu..

    ***
            KEMAL HOCA..
            Bolu'da Türkiye kamuoyunu en çok meşgul eden iki dava görülüyormuş 1946 yılının Ağustos ayında.. Birisi Ankara Valisi'nin oğlu Haşmet'in bir doktoru öldürmesi olayı, diğeri de Paşaköyü İlkokulu Müdürü Kemal Bey'in davası.. Kemal Bey'in abisiyle bir olup Alput yolunda (Alpağut köyü yolu) pusu'ya düşürdüğü İzzet'i otuz iki yerinden bıçaklayarak öldürmesi olayı.. Bolu Ağır Ceza Mahkemesi başkanı Mustafa Pekiner'in; 'sanıklardan Ahmet'in on yıl ağır hapsine, diğer sanık Kemal'in ise İdamına.. diyerek kalemini orta yerinden 'çaat !' diye kırmasıyla ortalık bir anda karışmış, mübaşirler, Katipler, Adliyeye başka bir iş için gelenler; hepsi bir anda duruşma salonuna doluşmuşlar..
    ***
           Ülke'de bu iki davadan başka bir şey de konuşulmuyormuş zaten o yıllarda.. Kemal öğretmeninin karar gününe denk gelince o gün kurulan 'Recep Peker Hükümeti' nin haberi bile gümbürtüye gitmiş.. Kemal Hoca'nın davasına bakan hakim de acaip bir adam.. Ankara cinayeti davasındaki sanıklardan birine kızıp 'ne demek Haşmet öldürdü, sen öldürdün işte, poliste ifade vermişsin, artık cayamazsın.. Bir daha Haşmet'in ismini ağzına alırsan buradan atarım seni, kaçmaya çalışırken de vuruldu diye zabıt tuttururum!' diyen Mustafa Pekiner.. Allah mafaza..!
    ***
          Ertesi günü çıkan gazeteler Paşaköyü İlkokulu Müdürü'nün ölüm cezasına çarptırıldığını ve kararın yüzüne okunmasından sonra şuursuzca kahkahalar atmaya başladığını yazmışlar 'delirmiş gibiydi bağırıp çağırıyor etrafındakilere saldırıyordu' diye de eklemişler sonuna.. O Gazetelerden birinin haberini koydum aşağıya..
    ***
          (7 Ağustos1946 tarihli Cumhuriyet gazetesi)
          'Ölüm cezasına çarpılan köy başöğretmeni Bolu 6 (Hususi) Bir müddet evvel Bolu'ya 4 kilometre mesafede bulunan Alpağut Köyü'nde feci bir cinayet işlenmiş. Paşaköy ilk okul başöğretmeni Kemal, ağabeyisi Mehmet'in de yardımı İle İzzet adında bir delikanlıyı pusuya düşürüp tam 32 yerinden bıçaklayarak öldürmüştü. Bolu'da "büyük bir alaka ve heyecanla takib edilen bu davaya bugün Ağırcezada son verilmiş katil Kemal ölüm cezasına, kardeşi Mehmet de 10 sene hapse mahkum edilmişlerdir.. Katil Kemal, Başkan Mustafa Pekiner tarafından tebliğ olunan ölüm kararı üzerine şuursuz bir hal almış, çılgın kahkahalar atmıştır..
    ***
           Çocukluğumuzda çok sık giderdik alput'a (Alpağut).. Mahvel'den kurtuluverince Şehir biter, tarlalar başlardı.. Haşhaş tarlalarının arasından geçerdik.. Ağaçlarda kuş cıvıltıları, şırıl şırıl küçük derelerde kurbağa vıraklamaları.. Şimdi hiç biri kalmadı.. Alpağut yoluna girdimi bir korku basardı bizi.. Sessizliğin korkusu.. O yöne giden birileri var mı diye bakardık.. Varsa birileri, bir tarafa sapmadan yürürlerse, cesaret gelir 'hele şükür' der takılırdık peşlerine..
    ***
            HALKACI     
            Bizim aklımıza nasıl gelmedi.. Akpınar'lı bazı arkadaşlar halkacılardan yürüttükleri bir halka ile mahallede talim yapar öyle giderlermiş panayıra.. Bunların attığı halka tabii 'şak' diye geçiyor sigaralara.. Hep de 'Yeni Harman'a atıyorlar, 'Kulüp' falan kesmiyor.. Marlboro' desen daha o zamanlar yok piyasada.. 'Kent' var; onu da Hacı Lütfü amcanın dükkan komşusu satıyor tezgah altından, kaçak..
    ***
           Tezgah altından satıyor ama, dükkanı açık bulursan alabiliyorsun.. Adam Karakoldan fırsat bulup gelebilirse anca o zaman.. Günde 5 kez karakola çekiyorlar adamı.. 'Panayıra halkalarla antrenman yaparak gitmek..' Gündüzden beri onu düşünüyorum nasıl aklımıza gelmedi diye.. Bir de tezgaha düşen halkanın kenarına 'şaaap' diye vurarak alan; elindeki sopanın üzerine dizen, oradan müşterilere üçerli beşerli dağıtan kızlar..
    ***
           MEMİŞHANE..
           Önce güzel karşıladı; oooo sen buralara gelir miydin? falan dedi sonra döndük dolaştık gene aynı noktaya geldik 'Abisinin' diyor 'neye anlamaya çalışmıyorsun? senin bahsettiğin yer Bolu'nun meşhur pazar çeşmesi denen tuvalet.. Bi türlü becerip anlatamıyorsun bunu.. Kalaycılar çarşısından çıkacan, Büyük Cami'nin önüne gelince sağa kıvrılacan, oradan ana caddeye inerken sağ kolda, olan yer Bolu'nun en büyük 'memişhane'si, pazar çeşmesi.. Oradan caddeye inersen sol kolda 'Aktarlar çarşısı, biraz daha geçince sol köşede yağlının manav dükkanı, onun yanında da Kadife Kemal'in tuhafiyeci dükkanı.. Kadife Kemal, Çakır Ayhan, Kara Cemal, Çizmecilerin Mustafa abi, Hulki Avlacıoğlu bunlar arkadaş, aynı gurupdan.. İyice anladın mı ağanın? bi taha sorma..!
    ***
          Anladım anlamasına da; keşke tuvalete 'Memişhane' demeseydi, gülecem zor tutuyorum kendimi.. Medyum Keto, medyum Memiş'e bir programda 'top' deyince; duraklayan Memiş'in 'şerefsizlik yapma lan!' diye bağırarak Keto'ya sağlı sollu girişmesi vardı, saçlarından yerlerde sürüklemesi.. Başka bir programda Keto'nun karısı Memiş'in karşısına geçip kocasının hesabını sorunca da 'sus, bak şimdi seni de bir güzel döverim' demesi..
    ***
          'Sen dünyanın en güzel Erguvan ağacı neredeydi biliyor musun Erdoğan Efendi? diyor.. Kanaat Mağazası vardı eskiden; şu anki Belediye Meydanı'nın tam göbeğine denk gelen yerde.. Onun köşesinde bir çeşme ve onun üzerinde de bir yatır vardı.. Baş ucunda da 'çivit' renkli çiçekler açan bir Erguvan ağacı.. Aç eski Bolu resimlerini bak...'Bol keseden atmakla olmuyor bu işler.. Şimdilerde yeri boş duran eski Leylekler Camisi nerde desem gösterebilir misin? Eski Gülez Sokağı'ndaki Bolu Beyi Atıf Efendi'nin Oluk taşından atına bindiği çeşmeyi, Hitit Sokağı'nın ortalarındaki 'Boklu Çeşme'yi? 'iki şıkşık bi tıktık' la olmuyor bu işler.!
    ***
           'Kuran çarpsın müthişsin! İbrahim amca dedim, sennen başa çıkılmaz!.. Bu tarz laflara bayılır, ayakkabılar hala yumurta topuk ne de olsa.. 'ayaklarına nal çaktırır, yine de başka ayakkabı geymezmiş.. Yüzü güldü.. 'Çay söylemiyecen mi? diyor.. Söylemem mi hiç? Çocukluğumuz onun 50 model 'Vanguard' arabasının 'Ebüüvee ebüüüve ! diye öten korna sesleri arasında geçti.. Ardı arkası kesilmeyen yokuşlarda su kaynatma hikayelerini dinlemekle..
    ***
          Arabasını anlatırlardı.. Belli bir hızdan sonra para atınca çalışan masaj aletine oturmuş gibi olurmuşsun.. 'Yanırlarım ağrıyor ! diyen niceleri o arabada şifa bulmuşlar.. Eskiden Fırka binasında duran, isterseniz zimmetle alıp kayak yapabileceğiniz. kayak takımları varmış.. Bunlar buradan aldıkları kayak takımlarıyla kayak yaparlarmış.. Çok şaşırdım.. Taaa o yıllarda hem de.. İbrahim amca pek beceremiyormuş ama bu yolla bu işi ilerletenler bile olmuş.. Bunlardan biri Salim Usta'nın Ormancı Ahmet Mızrak'mış mesela.. Anlattı ama ben çıkartamadım Ahmet Mızrak'ı.. Ben mi? hahahaha.. Ben bayır yukarı zehir gibiydim.. Stadyum bayırında az mı taklalar attık.. El örgüsü kazakların içinde, iyi kaysın diye naylon ayakkabılar ayağımızda, burnumuzu çeke çeke.
    ***
           EDİBE KUTUCUOĞLU..
           İlk Türk uçağını yapan Vecihi Bey'den bahsetmiştik geçenlerde.. 1924 yılında İzmir'de kereste, tutkal, çadır bezinden yaptığı uçağa, düşen Yunan uçağından söktüğü motoru takan 'Vecihi Hürkuş'tan..1930 yılında da marangoz Şaban Efendi'nin dükkanında yaptığı uçakla Bolu'ya gelen.. Ve sormuştuk; 'siz bizim şanlı havacılık tarihimizi sadece Vecihi bey'in Bolu semalarında görünmesinden ibaret mi sandınız.?***
          Bir de 'Edibe yenge' var bizde.. Bolu'lu Viyolonsel sanatçısı Kenan Kutucuoğlu'nun eşi Edibe yenge.. Edibe yenge akrobasi pilotu üstelik.. Fransa'da Hitler'in gözde pilotu Anny Rich ile yaptığı bir gösteride kuyruk dönüş dümeni iyi kilitlenmediği için düşerek, ölümden dönen, 1957'de eğitim uçuşunda, hata yapan öğrencisine çarpmamak için 'burun üstü' tarlaya çakılan, üç ayda 15 ameliyat geçirdikten sonra mesleğe veda eden..
    ***
          Bir daha uçamayacağı kesinleşince emekliliğini istiyor Edibe hanım.. Bundan sonrası Trajikomik.. O devirde yasalarda havacılıkla ilgili bir mevzuat yok. "Sizi makinist olarak emekli edelim" diyorlar.. 'ne demek efendim! diyor 'olur mu öyle şey!' dava açıyor.. Ve sonuçta güzel memleketimin güzel insanları bir formül bulup ' İyi bari' diyorlar 'sizi en riskli meslekler grubundan emekli edelim, size en yakın meslek grubundan emekli edelim o zaman.. 'Minare işçisi" olarak emekli ediliyor sonunda Edibe yenge.. Hahahaha..!
    ***
         Minareden at beni,
         İn aşağı tut beni..
    ***
          Eğer Edibe Kutucuoğlu'nu merak edip SSK' kayıtlarında aramaya kalkarsanız ismini İnşaat işçilerinin arasında arayın.. Biraz daha özel bir meslek diye herhalde 'Akrobosi pilotunu "minare işçisi" olarak kaydetmişler.. Bu konu ile ilgili kaynakta 'Türk Hava Kuvvetleri'nin akrobasi timi Türk Yıldızları'nın mimarlarından biriydi' diye yazıyor.. Emekli edildiği gün de hediyeler falan vermişler çiçekler, karanfiller falan.. Hediyeniz batsın..!
    Hoşça kalın...
                                                

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Çok söyleyen değil, çok iş yapan yöneticeye muhtaçsınız.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak Bolu Oto Lastik