BolununSesi; Halkın Gazetesi

Cambaz Osman.. Üstüvane.. Ne hayatlar..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    25 Ağustos 2015

           Cambaz Osman.. Üstüvane.. Ne hayatlar..
            Tavan araları.. Gizemli yerler.. Hemen çıkarım diye girdiğin, ama bir türlü çıkamadığın sürprizlerle dolu karanlık ve tozlu mekanlar.. eski kıyafetler, plaklar, nuh nebi'den kalma eski püskü oyuncaklar; sararmış, solmuş mektuplar.. Siyah beyaz fotoğraflar, panayır fotoğrafları, düğün fotoğrafları, sünnet fotoğrafları..
    * * *
           Panayır deyince; Bergüzar Korel'in dedesi Cambaz Osman var, o da çok gelmiş Karaçayır'a.. Ayağına bağladığı su tenekeleriyle kim bilir kaç kez geçmiş telin bir ucundan diğer ucuna.. Elinde 'denge sırığı' tel titrer Osman titrer.. Bergüzar Korel dedesinin anılarını yazmaya başlamış şimdi.. Belki bizden de bahseder.. 'O yazmadan biz yazalım' diyor İsmail abi.. Heyecanlı şeyler yazalım anasını satayım, verelim coşkuyu, verelim coşkuyu..' Dün bir plaj fotoğrafı paylaştım ya, arkada oturanlardan biri İsmail abi diğeri de Şinasi idi.. Tanıdınız mı onları? Fark ettiniz mi..?
    * * *
           Tavan arası diyordum.. Babamın 'körüklü tahsildar çantası'na rastladığım eski evi anlatıyordum.. Tavan arasındaki her şey gibi tozlanmış, örümcek bağlamış çantayı.. İçinde ilkokul kitapları, birkaç kırık lamba, sararmış fotoğraflar, ve kalınca bir kitabın arasında 1946 yılına ait bir mektup.. 'Bahçe içinde evimiz; içinde boy boy çocuklarımız, balkonda Sardunyalar'.. Malum mektuplardan yani.. Çiçek, böcek, aşk, yıldızlar mıldızlar..
    * * *
          Çok ilginç! birden şaşırtan bir sapma olmuş mektupta.. Olmaması gereken bir paragraf var arada.. 'Eşref'i gördüm' diyor babam.. 'Bolu'dan ayrıldığım gündü, Hendek'te iki Jandarma ile bizim posta arabasına bindirdiler Eşref'i.. Akıl hastahanesine götürüyorlarmış.. Bir görsen; duruşunda, bakışlarında, bir gayri tabii'lik.. O kadar da sakin bir insandı biliyorsun.. İnanılır gibi değil.. Hani konuştuğu bir kız vardı.. Hani evleneceklerdi diye biliyorduk.. Bir müddet nişanlı da kalmışlardı.. Sonunda ayrılık olmuş.. Bu ayrılık hayatını mahvetmiş Eşref'in.. İçim parçalandı.. Çok yazık! ordumuz da bir kahramanını kaybetti..'
    * * *
            Sakın bu yazdıklarım seni ürkütmesin' diyor babam ve 'hayat bu' diye devam ediyor, 'bazen bu tür yaşanmışlıklar böylesi büyük felaketlere yol açabiliyor..'
    * * *
           Vay anasını..! dedim.. Ordu kahraman bir elamanını kaybetmiş.. Besbelli asker bu kişi.. 'Bugün Eşrefi gördüm' dediğine göre, annem de tanıyor olmalı Eşref'i.. Şehirde duymayan da kalmamıştır.. Düldül Mevlüt 'hediyesi yimbeş kuruştan' destanını bile satmıştır; kim bilir..
    * * *
          Napacan yaşı başı! ruhun ne kadar genç, sağlığın ne alemde sen ondan haber ver? Şöyle ceketi omuzuna atıp ayakkabıların topuğuna basabiliyor musun yolda yürürken.. parmaklarının arasında tesbih, tıkır tıkır, şıkır şıkır..
          Kulağa küpe olmaz da -bu yaştan sonra- sanatçı cenazelerinde gördüğün fötr şapkalardan takıp dolaşabiliyor musun İzzet Baysal'da.. Can baba'nın dediği gibi sarı bir kaşkol da atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
    * * *
          Bak boylu poslu adamsın, fizik kimyan da yerinde maşallah,
    Eee, tadın tuzun da yerinde.. Boş ver yaşı başı hafız.. Keyfince yaşa.. Eninde sonunda bayrağı çekecez nasılsa.. Bir namazlık saltanatımız olacak.. Motosiklet gösterisi yapan akrobat gibi gibi çekecez bayrağı.. Kaçış yok..

            ÜSTÜVANE..
            Panayırlarda motosiklet gösterisi yapılan yerlerin adı "Üstüvane"ymiş yeni öğrendim.. Halkacılar, sihirbazlar, dönme dolap, salıncak, vahşi hayvan çadırları, tiyatorolar veee 'Alamet-i Üstüvane..' Serdar Güven'in ödül üstüne ödül alan belgeseli var onun adı da 'Alamet-i Üstüvane' Düşündüm de; çocukluğumuz damgacıların sepetli motosikletini kaçırıp 'Alamet-i Üstüvane'de gösteri yapmak hayaliyle geçti.. Hahahaha sevdim ben bu ismi ya 'Alamet-i Üstüvane' bayıldım; vallaha..
    * * *
           5-6 metre yüksekliğinde, en azından 15-20 metre genişliğinde fıçı gibi bir şeydi.. onun içinde dönüyordu akrobat.. Türk filmlerine bile konu olduydu hatta.. "Sevmek ve Ölmek Zamanı" filminde mesela.. İlk çıktığında Ankaralı Celasun kardeşler yapıyormuş bu işi.. Üç erkek ile bir de kız kardeş.. Bir sohbette; "Yeşil gözlü bir hanım vardı seyircilerin arasında' diyor, 'göz göze geldik.. Hemen anladım nazarı değeceğini 'Bak şimdi düşeceksin Bekir' dedim kendime ve düştüm..'
    * * *

             NE HAYATLAR..!
             Komşunu seçemiyorsun.. Yanında bir emlakçı ile çıkıp geliveriyor yeni komşu üst daireye.. Güya çok titiz, çok da seçici ya, selam yok sabah yok.. titizmiş..! titiz Şahine? öpsün seni.. hahahaha.. Vahap Tuncer'in komşusu.. Evinde sabahlara kadar havlayan bir köpek.. Gecesi yok, gündüzü yok.. Ne kadar terlik, ayakkabı varsa toplayıp getiriyor kapının önüne.. Her gördüğümde dua ediyorum inşaallah çalarlar hepsini diye.. Zaten 8 çift terlik kayıp ve bunlardan bazıları da markalı.. Panter Emel den, Orhan Kural'dan korkmasam kadını gırtlaklayacam o derece..
    * * *
          Arnavut Galip'miş de bilmem neymiş.. Deryapaşa'da köfte yiyecektin goçum.. Şerafettin Mızrak'la Yavuz Kınacı'nın ortak mekanında.. Bir köfte yaparlardı mmmmmhh..! Nuri usta mıydı o? Güzel köfte yapardı Allah için.. Ah benim Yavuz abim..! Aycan'ın eczanesinin önünde uzunca sohbet ettiğimiz, bol şakalı, bol kahkahalı.. Çukur mahallenin Şakacı, yakışıklı delikanlısı değil miydi gençliğinde de.. Hoca İsmail'in kankası.. Bir varmış bir yokmuş..
    * * *
           Neredeler şimdi? Avlacıoğlu nerde?, Hamamcılar? Arıcan abi..? Ördekçiler.. Kimse kalmadı.. Balıkçı Yılmaz'lar, Kibarlar.. Yukarılara doğru, Kadriye Ablalar, Şıhların Ayşa'nımlar..? Ragıp Abi? Nerede lale'li sümbüllü bahçeler.. Hercaili, menekşeli ara sokaklar..? Erguvanların terkedilmiş bir 'Anadol'un içinde dallanıp budaklandığı, çiçek açtığı sokaklar.. Taşhan'ın duvarlarına elini dokundurarak yürüdüğün sokaklar.. Skodacı Ömer usta, Cevat usta, kaynakçı kel Bekir.. (Alicim özür)
    * * *
           Ne hayatlar yaşandı fark edemediğimiz, ne hayatlar.. Öyle günler oldu; binlerce deli kırlangıcın bağıra çağıra, çığlık çığlığa yer değiştirdiği günlere uyandık.. Tutulup kaldığımız, şaşırıp kaldığımız günlere.. Yavuz abi'lere, Nurten Yalçın'lara, Sedat Turgay'lara..
    * * *
           Oscar ödüllü, dünyanın en büyük komedyenlerinden biri Robin Williams.. Ünlü aktör California eyaletindeki evinde intihar etmiş olarak bulunmuştu.. O geldi aklıma.. Bu nasıl bir ruh halidir ki; yıllar boyu insanları güldüren, eğlendiren bi adam kendi canına kıyacak noktaya gelebiliyor.. Biz çocukken bir Suphi Kaner vardı hatırlayanlar vardır..
    * * *
           Bizim kuşak için çok önemli bir isimdi Suphi Kaner.. Alkol sorunu yüzünden en verimli günlerinde işsiz kalmış, 1960'larda henüz 30 yaşındayken intihar etmişti.. çok etkilenmiştik.. Bahar Sineması'nın açılışındaki ilk filmin -onun da oynadığı- 'Fedakar onbaşı' olduğunu bile unutmamışım.. Neyse, burada keselim mi?.. Aceleyle bu kadar oldu..
           Hoşça kalın kendinize iyi bakın..
                                                                   

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Herkesin üç kişiliği vardır; Ortaya çıkardığı , sahip olduğu , sahip olduğunu sandığı.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak