BolununSesi; Halkın Gazetesi

Hamam.. Limonata.. Sandalye.. Deniz..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    22 Aralık 2014
           Hamam.. Limonata.. Sandalye.. Deniz..
           'Ey hamamcı hamamına güzellerden kim gelir..?
           'Ne bileyim ben efendim günde yüz bin can gelir.'
    *
           O kadar küçüktü ki şehir, o kadar azdık ki nüfusça.. Uzaktan akraba gibiydik birbirimizle.. Huyumuzu suyumuzu biliyorduk.. Neyi sevip, neyi sevmediğimizi, hangi takımı, hangi partiyi tuttuğumuzu, hangi gazeteyi okuyup, hangi bakkaldan alışveriş yaptığımızı.. Ya Mahvel'de, ya da Fırka'daydık akşamları.. Hafta sonları Şehir Sineması'nda değilsek, Yeni Sinema'daydık..
    ***
          Bazen, geçmişte kalan otantik yaşam tarzlarına özeniyor insan.. Bu gün bir cümleye rastladım.. 'Bir kere yıkandıysan, peşini bırakmaz şehrin hamamları' diye başlıyor yazı... Hamam, Peştamal, kurnalar, pirinç musluklar.. Havuz ile harharlığı da ben ekledim içimden.. Ünlü İtalyan gezgin 'pencereleri olmayan camiye benzetmişti bizim hamamları 'sürekli tüten bacalarından kolayca bulursunuz onları' demişti..
    ***
           Yüzükoyun yatarken kesecinin kıçına attığı 'hadi dön' demek olan şaplak'tan pirelenmiş; kese bitip tepesinden bir kova su döküldüğünde fırlayıp kalkmıştı 'n'oluyor! diye.. Ümit Yaşar da bir şiirinde 'Kimler yıkandı bu şehrin hamamlarında' diyor.. Aslına bakarsanız benim de aklım hamamın kubbesindeki cam fanuslarda kaldı, 'aşağıda neler oluyor? diye bir türlü çıkıp bakamadığım cam fanuslarda.. 'Höösst bre melun! diyor İsmail Abi 'yazma lan gerçek sanırlar..'
    ***
         Kimler yıkandı bu şehrin hamamlarında,
         Kimler soyunup dökünmedi..
         Nice güzeller gördü bu mermer taşlar,
         Bu dilsiz kubbeler,
         Senin gibisini görmedi..
    ***
           Şiiri yanlış yazmayayım diye google'de ararken, çok ilginç bir şeyle de karşılaştım.. Ümit Yaşar o kadar karamsar bir ruh haline sahipmiş ki bir dönem; 24 kez intihar etmeye teşebbüs etmiş.. Sonra ne mi olmuş? Babasının sayısız intihar girişimlerinden etkilenen oğlu 'öyle olmaz, böyle olur' der gibi atmış kendini Galata Kulesi'nden aşağı.. Geçen hafta yazmayı unutmuşuz, oğlunun ardından Ümit Yaşarın yazdığı bir şiir var.. Şiiri Avni Anıl besteleyince o ünlü şarkı çıkmış ortaya..
    *
         Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
         Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
         Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
         Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın
    ***
          LİMONATA
          Bir taraftan yoğun bakım birimlerine dürüm getiren hasta yakınları, bir taraftan hastalarıyla aynı yatağı paylaşan hasta refakatçileri, hastane odalarını dolduran ziyaretçiler.. Bunalmış Dr. Filiz Avşar.. 'Bir de hanımlar sık sık 'Calcium Sandoz' yazdırmaya gelmiyorlar mı? diyor.. Yakından tanıdığı bir hastasına sormuş bunu: 'Allah aşkına yahu' demiş 'ne yapıyorsunuz bu kadar Calcium Sandoz'u..? 'Haaaahhaaayyyt demiş hastası 'paralı günlerimiz oluyor ya bizim,'Eee? 'Eee'si misafirlere ikram ediyoruz, limonata niyetine..' Espri falan değil, çok ciddi bir makalede okudum bunu..
    ***
          Neden hastanelerde sus işareti yapan hemşire resimleri vardır? Adı üstünde hastane; sessiz olmak lazım..  'Yasaktır' yazısını görünce sigara geliyor ya insanın aklına, burada da susacağı varsa konuşmaya başlıyormuş ziyaretçiler.. 'Sus' uyarısının sahibi Dilek Hanım 'Atatürk'ten sonra duvardan inmeyen tek fotoğraf benimki' diyor, 'herkes gitti, ben kaldım..'
    ***
           Bolu da Devlet Hastanesinin duvarlarında sigara karşıtı afişler de varmış bir ara.. O afişlerdeki kişi de Bolu'lu radyocu İsmail.. Hatırlayan var mı İsmail abiyi..? Hastahaneye her gidişinde hastahane personeli dik dik bakıyorlarmış İsmail abinin yüzüne 'Sizi bi yerden gözümüz ısırıyor ama' diyorlarmış 'acaba nereden..? Bir de  Radyocu İsmail abinin kafayı çektiğinde aşağı çarsıdan attığı naradan yukarı çarsıdaki perdelerin kapandığı rivayeti var..
    ***
           'Aman ha! diyor İsmail abim 'kimsenin yüzüne de dik dik bakmaya gelmiyor bu devirde.. Herkes barut gibi.. 'ne baktın, arkadaşım birine mi benzettin? diyor adam; sen 'bakmadım abi' diyorsun 'ne bakması'.. 'bana bakmadın mı yani? 'yok abi estafurullah.. 'camlara bakıyon o zaman ? 'günahımı alıyosun abi.. ' Günahını alıyorum ha? seni bilmem ne yaptığımın seni' Hahahahahaha..!
    ***
          SANDALYE..
          Fotoğrafı görünce, "Adam ne güzel kaplamış bisikleti" diye düşündüm.. Kaplama değilmiş meğer, komple ahşapmış.. Oturmuş kendi bisikletini kendi yapmış adam.. Çok orjinal bir çalışma.. Küflenme paslanma derdi yok, tek sorun tahta kurusu.. hehehe..! Bu bisikleti yapan kişi 'Thonet Sandalye' tekniğini kullanmış.. Bu teknikte ağaç buharla yumuşatılıyor sonra kalıplara konup fırınlanıyor.. Sandalye deyip geçmeyin.. Thonet sandalyenin icadından sonra o sandalyelerin kralını da bizimkiler yapmışlar.. Aşağı soku Mahallesinden Mümtaz Amca'lar.. Ayakkabıcı Tahsin'in abisi, Nuri Sert ve Petek Kırtasiye'den Kemal Sert'in amcası..
    ***
          TOROS CANAVARI..
          İzlediğim filmlerden mi, içerisi çok karanlık olurdu ondan mı? korkardım o sinemadan.. Ahmet Tarık Tekçe'nin 'Toros canavarı' filminden sonra özellikle.. Cezaevinden kaçan ve girdiği  evin tavan arasına yerleşen adamın filmiydi.. Açıklı Ayşecik filmleri de tuzu biberi olurdu bu tür filmlerin.. Bütün şehir girer çıkar ağlardık.. Bir de arasta içinden çocuk kaçırılmadı mı o günlerde.. Allah deeee! hepimiz o olayla yatıp, o olayla kalktık.. Geçenlerde de haberine rastladım o olayın.. 52 yıl öncenin haberi;
    ***
          24.12.1962 Cumhuriyet,
          Bolu'da kaçırılan çocuğu İstanbul polisi arıyor..
           Bolu Büyükcami Mahallesi'nde hava kararmak üzere iken bilinmeyen bir şahıs tarafından otomobille çocuk kaçırılmıştır. Kendisini İzmirli deri tüccarı olarak tanıtan yabancı...' böyle devam ediyor haber..
    ***
           Söz verdik, bir gün de 'Karaçayır'ın gülü' dansöz Babuş'u yazacaz.. Sonradan kızı da dansöz olan Babuş'u.. Şarkıcı Melike Cemali vardı onu.. Bahar Sineması'nda Özcan Tekgül'ü izlemek için belki on kez Baki Tamer'in filmine gitmiş İsmail Abi.. 'Ne sinemaydı ama' diyor ' öyle tüterdi ki sobası, filmi zar zor bitirirdik..'
    ***
           Deniz Gezmiş'in Fayton kazası var bir de.. Onu da araya sıkıştıracaktık bugün; olmadı.. Deniz Gezmiş'in anası ile caddede yürürken karşıdan gelen faytonla çarpışmasını, baygınlık geçiren atın kafasına kova ile su dökülmesini filan.. Haftaya artık..
          Hoşça kalın..
                                                          

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak