BolununSesi; Halkın Gazetesi

Ali Yıldız.. Sarhoş.. Bedenci.. Haldun Bey..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    1 Eylül 2014


          Bakkal Zihni'nin dükkanını geçince soldaki ilk yer Ali Yıldız'ın Büz imalatı yaptığı yerdi.. Ayrıca İki katlı evinin ve bakkal dükkanın da olduğu yer.. Babam anlatırdı; Karadeniz'den orman işçiliği için gelmişler ilk defa.. Ormanın derinliklerinde çadırlarda ve en yakın yerleşim yerine oldukça uzak bir yerde... Kullanma suyunun dereden, içme suyunun kaynaktan taşındığı.. Bir ağacın dalında da kara bir kazan olurmuş hep.. altında odunlar, kozalaklar..
    ***
          Ağaç kesme, kabuk soyma, boylama, traktöre odunları yükleme, ster yapma, zahmetli işler.. Motorlu testere falan da yok tabii o zamanlar.. İki kişi bir testereyi karşılıklı asıla asıla çekerek ağaç kesiyorlar.. Babam rahmetli de o zamanlar mesleğe yeni başlamış tıfıl bir memur; orman mesaha memuru.. Ormanda yolunu hep onların çalıştığı noktalara düşürürmüş garibim.. Bir yemek pişermiş ki o ağaca asılı kara kazanda parmaklarını yermişsin, taa Karadere bölgesinde pişen kuru fasulyenin kokusu ormanın derinliklerinden geçer aşağıdaki depo'ya kadar ulaşırmış..
    ***
          Ormanda odun keserken de, bir katıra bağladığı tomruğu düzlüğe çıkartırken de başında hep fotör şapkası varmış Ali amca'nın.. Solmuş, yamulmuş, ama varmış.. Şimdi aklıma geldi; evlerinin altında yazları izine geldiğimde çok sık uğradığım bir kasap dükkanı vardı.. Etin kilosunun bin liraya çıktığı zamanlar.. 'Almanyalı'yız ya! 'ona koymaz' diye elimize tutuşturulan bir liste tin tin tin gidiyorduk oraya.. Hahahahaha.. Ömür Göksel'in o zamanlar çok güncel bir şarkısı vardı, şimdi oradan geçerken hep o'nu hatırlarım.. .
    ***
         Umurumda mı dünya?
         dım-dım-dıbı-dıbı-dım
         sen varsın ya!
         yeni zamlar sıradaymış
         bir kilo et bin liraymış
    *
         umurumda mı dünya?
         Balıkesir-Bandırma
         şap-şap-şipi-dipi-şop
         lap-lap-libi-libi-lop
          

           SARHOŞ..
           İlk başta pek çok şeyin değerini anlamazsın.. Sonra; hayat ya bunun adı, büyür koca adam olur kılıktan kılığa girersin.. Ve bir gün; bir şarkı çalınır kulağına, boğazında bir şey düğümlenir.. Koşarsın Çiçek Lokantası'na 'Otuzbeşlik ne ki be Hüseyin abi! dersin 'yetmişlik getir anasını satayım..! Abdullah Yüce'den de bir şeyler çal.. Çal ki, Abant'a giden Deli İhsan'ın kamyonu ve onun kasasında babam gelsin aklıma.. Bir elini kulağına atmış 'Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap' derken; mahalle koro'su eşliğinde..
    ***
          Bayılıyorum sarhoşlara.. Yalansız oluyorlar.. Daha ikinci kadehte maskeler düşüyor kendileri oluyorlar.. Bizim Şinasi dün akşam sarhoştu.. Alışkın değil tabii kibar çocuk, iki birayla dut gibi olmuş, çenesi de düştü 'lan oğlum' diyorum 'sen ne biçim bir adamsın? 'Bakkal Zihni mi kaldı oralarda, Büz'cü Ali Yıldız Amca mı kaldı.. 'Becikoğlu'nun benzinliği vardı' diyor Şinasi.. 'bitişiğinde de köhne, çay ocağı gibi bi yer..' Oraya çıkarlarmış akşamları..
    ***
           Bak, orayı hatırladım işte.. Yan tarafta soyadı 'Kıyak' olan birinin büfesi vardı hatta.. O büfe soyulmuş polisler Borazanlar'ın dar ve karanlık sokaklarında, hırsızları aramıştı.. BMW motosikleti ve deri montuyla Cafer abi.. Chevrolet arabasında Trafik Polisi Nuri ve en arkada Kadir ağanın kullandığı kırmızı willly jeep.. Az kalsın hırsızlık olayını Ayhan Altunç amcanın dokunaklı ! sesinden Belediye hoparlörlerinden dinleyecektik.. Ayhan Abi'nin daha önce Şehir Sineması'nın makinisti olduğunu yazmış mıydık..?
    ***
           Gecenin bir vakti piste fırlayıp, "Eski dostlar' şarkısıyla Bolu çiftetellisi oynamaya kalkınca, İsmail abiyle ritimi tutturamadık.. Şarkının girişinde iyiydik de tam "Unutulmuş birer birer" kısmına gelince çuvalladık.. Gülüşmeler başlayınca da oturduk yerimize.. İsmail abinin dediğine göre orkestrada iş yokmuş 'çalamaya bunna ! diyor.. 'Bak, bizim Haydar bi çalsın, gör o zaman İsmai abini.. Foto Arman'ın çektiği bir video varmış, İsmail abi döktürüyormuş orada.. Hem de aynı şarkıyla.. O kadar döktürüyormuş ki, Haydar şarkıyı bittiği yerden yeniden başlatıyormuş.. Bana 'sen bi yaz! bak o geceyi herkes nasıl hatırlayacak' diyor.. 'Belediye gazinosunda Haydar Reis gitar çalarken sahnenin arkasına yuvarlanmış sonra tekrar çıkıp çalmaya devam etmişti.. Sen yaz! bak nasıl hatırlayacak bizim ahali..
    ***
          Saçının önü yukarıya doğru kıvrıktı yüzü de çilli.. 'Tenten' diye seslenirlerdi.. Teeennnteeenn! bazan da Tilkiiiii..! Emin Bey'in, Foto Arman'ın en küçük çocuğuydu.. Haber geldiğinde yerden yere atmıştı kendini annesi.. Bir de eşi vefat ettiğinde rastlamıştım o teyzeye; Yaşlı gözlerle Emin Bey'in ilaç kutularını, raporlarını, röntgen filmlerini falan atıyordu çöpe.. Fotoğrafçılar! Kimler geldi kimler geçti o sahneden; Arman ailesinden; Ferhat, Emin, Önder ve Oktay Arman, 'Hep beyaz' Mehmet Sak, Ziya bey, Topal Emin Kavarna, Cevat Kızıltan, İbrahim Yorgancı, Kemal Şen, Tevfik Türk.. Ne resimler çektiler, ne düğün videoları, ne vesikalıklar.. Renk renk giyinmiş bayanlar; saçlar yapılı, gözler sürmeli, kaşlar rastıklı, ya Nazire Hanım yapmış saçları, ya Hayriye Hanım, ya da İsmet Abla..
    ***
           BEDENCİ..
           Nazmi Karakoç'u, Fahri Belen'i, Emin Barın'ı çıkartan Bolu Lisesi nedense İsmail Abi'nin gizli kalmış yetenek olduğunu anlayamamış.. Kasa hareketleri yüzünden bırakmış okulu aslı varsa.. Bu kasa hareketleri çıkmadan önce iyi kötü idare edip gidiyormuş.. Cahit Hoca başlarına bu belayı sardırınca durum değişmiş.. Minderde düz takla atamadığı bir gün hoca gelmiş yüzüne tükürmüş 'tüü, Allah belanı versin İsmail' demiş.. Dadıç'ta (ovadüzü) yidiğin yağlar, yoğurtlar yüzüne dizine dursun..
    ***
           'Ne yapayım' diyor İsmail abi 'ikiyüz metreden koşmaya başlıyorum, kasanın üstüne zıplayıp tam takla atacam, amuda kalkmış gibi kalıyor bir türlü devrilemiyorum.. Ben takla atıncaya kadar 'bücür' Hakkı (Süslüoğlu) havada burgu hareketi ile parendeler atıp ardından bir de ters takla atıyor.. Onu da askeriye kapmış zaten.. Belki o hızla paşa bile olmuştur..' Bir de hali vakti yerinde olanların, makam, mansıp sahibi olanların çocukları daha yetenekli ve matematik zekalı oluyorlarmış.. Kafaları da casio hesap makinesi gibi' diyor İsmail abi.. 'Veliler hocalardan, hocalar da çocuklardan çok memnundular.. Ben matematik zekalı olmadığımdan çürüğe ayrıldım..'
    ***
          HALDUN BEY..
          Robert Kolej'de işletme okumuş ardından New York'a master yapmaya gitmiş.. 26 yaşındayken bir şirkette işe başlamış.. İşe başlamış ama öyle bir şirket ki, battı batacak.. Patrona 'bu şirketi kurtarırsam beni ortak eder misin? deyince adam 'tamam' demiş.. Nasıl olsa olmayacak bir dua.. İlk yıl 38 bin dolar kar etmişler.. Otuz beş yılın sonunda 200 milyon dolarlık ciro ile onu Amerika'da tanımayan kalmamış.. Bolu'lu Haldun bey'in çok meşhur olmasının bir başka sebebi de hayır işlerinde Bill Gates'le yarışabilen tek kişi olması.. 2008'de, hem Haldun Taşman'a hem de doktor Mehmet Öz'e şeref madalyası takmış Amerikalılar.. Haldun bey otuz iki hayırseverin katkısıyla kurulan ve Bolu için çok değerli işler yapan Bolu Bağışçılar Vakfı'na da sekiz yüz bin dolar bağışlamış, 'Biz Atatürk sevgisiyle büyüdük' diyor Haldun bey 'dayım Ahmet Hamdi Boyacıoğlu Anayasa Mahkemesi eski başkanlarındandır..!
    ***
          Bizim ahali sövüp saymaya meraklıdır.. Sövüp sayınca yapmış kadar olur.. Adam dünyayı dolaşmış, Amerika'dan madalya falan da almış ama başarı haberleri Bolu'ya ulaşır ulaşmaz bizimkiler; başlamışlar zırt pırt bir şeyler uydurmaya.. Ne Soros'culuğu kalmış, ne de dedesinin düşmanla işbirliği yaptığı için idam edildiği.. Hiçbirine cevap vermemiş.. Aslında bir değil iki dedesi idam edilmiş.. İrvanya'lı Hacı Emin Efendi ve Hacı Hamdi Boyacıoğlu.. Ama Kuva-i Milliye tarafından değil, çeteler tarafından.. 'Yok arkadaşlar yanlış biliyorsunuz, benim bir dedemi değil iki dedemi de astılar' dememiş 'onları devlet değil, Çerkes Etem astı diyememiş..
    ***
           'Bolu'luların bir suçu yok diyor İsmail abi; Sadettin Teksoy, bağlandığı canlı yayında Reha Muhtar'a 'Bolu'da denize açılan bir tekne' diye başlayınca kafamız karışmış.. Reha Muhtar'ın 'Deniz bu! şakası olmaz' demesiyle de beynimizdeki devreler tamamen yanmış..
    Hahahahaha, yapma be İsmail abi, yeme bizi..!
    Hoşça kalın..

     Fotoğraflar:


    1'nci fotoğraf: Vecihi bey, Ayhan Özbilen (teneke Ayhan), Şükrü Türker, Şerafettin Erbayram.. (en sağdaki bilinmiyor)

    2'nci fotoğraf: Arkada oturanlar, Şerafettin Özbostancı (keten) Yücel Erdönmez (sinamik) Şerafettin Erbayram, Aykut Hitit, Ahmet Alpteker (Zanzan).. Masanın önündekiler: Ayhan Özbilen (teneke) ile Vecihi? Bey..
     
    3'ncü fotoğraf: Seydali Eyvazoğlu, Dr. Vasfi Birol (gözlüklü)..
     
    4'üncü fotoğraf: İlhan Bağışgil, Dr. Vasfi Birol, Turan Demirer, Hakim Safa Gönen.. Son iki fotoğraf Sibel Pehlivan Hanım'ın arşivinden..

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak