Altın Sonbaharзолотая осень ( Zlotaya Osen)

Geçtiğimiz hafta bir kez daha Moskova daydık. Moskova'da pek de alışık olmadığımız ılık ve güzel bir hava karşıladı bizi. Başta, Antalya tatilinden dönen Ruslar olmak üzere, Moskova'ya sıcak diyarlardan gelenlere,  burası da pek fena sayılmaz der gibiydi. Bu yazdan kalma havanın çok uzun sürmeyeceğini şöyle bir çevremize baktığımızda hemen hissedebiliyorduk. Rusya'da 'Altın Sonbahar'  yani onların deyişiyle (Zlotaya Osen)  artık doğada sahnesini almıştı. Her yaprağın nerdeyse ayrı bir tona büründüğü büyülü atmosfer kendisini iyiden iyiye hissettiriyordu. Birçok kişi için, Rusya deyince akla gelen 15 Haziran-15 Temmuz tarihleri arasında yaşanan beyaz gecelerin şüphesiz en önemli rakibi muhtemelen daha da önünde yer alan doğanın muhteşem bir gösterisiydi Altın Sonbahar!

Belki de bir Bolulu'ya kendi memleketini hatırlattığı için, Abant'ı, Aladağ'ı, Yedigöller'i çağrıştırdığı için daha bir sıcak, daha bir sempatik geliyordu.  Sonbahar' a yüklenen anlamların en önemlisi şüphesiz ki hüzün ve melankolidir. Doğanın kendini yenilemek üzere soldurduğu bir nevi yok ettiği bu mevsim, çok manidar bir şekilde başta sanat ve sanatçılar olmak üzere, üretkenliğin diğer mevsimlere göre fark attığı bir dönemdir. Hiç kuşku yok ki, en çok resim, en çok şiir, en çok roman, bu mevsimde hayat bulmuştur. Fotoğraf sanatçıları en güzel fotoğraf karelerini bu dönemde yakalamıştır. Altın Sonbahar, Rus sanatçıların, yazarların düşünce adamlarının da en büyük ilham kaynağı olmuş ve de olmaya devam etmektedir. Rus edebiyatından birçok roman ve şiir Altın Sonbaharı içinde barındırır. Şüphesiz ki Rus edebiyatının dünya edebiyatına en büyük hediyelerinden bir tanesi de LEV TOLSTOY'dur.  Hayata bir Altın Sonbahar günü (9 Eylül 1828) gözlerini açmış ve yine başka bir Altın Sonbahar ( 20 Kasım 1910 ) günü veda etmiştir. Eserleri dünyada en çok basılan, başka dillere çevirilen yazarların başlarında gelmektedir. Halen birçok sanatçıya ilham kaynağı olmaktadır. Tıpkı ünlü moda tasarımcımız Özlem Süer gibi. Artık bir tasarımcıdan çok ekol haline gelen değerli arkadaşım; 2014-2015 Sonbahar Kış Koleksiyonu'nu TOLSTOY'un ANNA KARENINA adlı romanından, romanın başkahramanının yaşadığı hüzünden esinlenerek tasarlamış. Ankara Tren Garı'nın özgün atmosferinde görücüye çıkarmış. Her yaptığı iş gibi muhteşem bir iş çıkarmış. Defileyle ilgili görselleri görünce bende uyandırdığı izlenim ise Ruslar'ın deyimiyle 'ZOLOTOYA OSEN' yani Altın Sonbahar oldu.

Uzun lafın kısası Rusya için Altın Sonbahar en güzel ziyaret dönemlerinden bir tanesidir. İmkânınız olursa kaçırmayın.

Kırmızı Siyah Şimşekler!

Futbol Kulüpleri son yıllarda formalarında resmi renkleri dışında renkleri de kullanmaya başladı. Her konuda olduğu gibi taklitçilik de sınır tanımadığımız için önce süper lig takımları sonrasında hemen hemen bütün takımlar kendilerini bu modanın içinde buldu. Boluspor'umuz da, Siyah - Kırmızı renkleriyle yeşil sahalarda boy gösteriyor. Bu anlamsız moda'nın bazı istisnai durumlar haricinde saçmalıktan öteye bir şey olmadığını düşünüyorum. Adeta Eskişehirspor'un hibesi gibi duran bu formalardan bir an önce kurtulunmalıdır. Boluspor'un tarihi Kırmızı- Beyaz formayla yazılmıştır. Kırmızı- Beyaz forma rakibe Boluspor'u hatırlatır. Boluspor'un geçmişten gelen şanı ve gücü, rakiplerini Boluspor'un en zayıf döneminde bile bu renklerle korkutur. Bir önemli konuda hali hazırda forma reklamımızın olmayışıdır. Türkiye'nin ilk 100 büyük işletmesinde 84. sıradaki BEYPİLİÇ ve 100. sırasındaki ERPİLİÇ'i göreve davet ediyorum. Aynı sektörde yer alan ve ilk 100'de bulunan, BANVİT, KESKİNOĞLU, ŞEN PİLİÇ firmaları bu konuda bizimkilere ciddi fark atmış durumdadır. Öyle ki Marka Değerliliği Liginde; KESKİNOĞLU, BANVİT ve ŞEKER PİLİÇ ilk 100'de iken BEYPİLİÇ ve ERPİLİÇ bu klasmanda ilk 100'e bile giremiyorlar. Bunun sebeplerinden bir tanesi de sakın forma sponsorluğu olmasın!